Vefat etmiş mü’min ve mümeyyiz şahıslar hakkında “ileri-geri” konuşmak dinen de ahlâken de caiz değil elbet. Ama aynı kural hayatta bulunanlar için de geçerli.
Yani sadece ölülerimizi değil, dirilerimizi de, gıyabında konuşurken, hayırla yâdetmemiz gerekir.
Bununla birlikte, dirileri ya da ölüleri hayırla yâdetmek, onların fikirleri ve tercihleri hakkında konuşmaya mani değil ve olmamalı.
Meselâ bu satırların yazarı ölünce bu satırlardaki fikirler artık müzakereye kapanacak mı?
Elbette hayır. Zira fikirler, unutulunca ölür, konuşuldukça yaşar!
Bu konuşma, lehte de aleyhte de olabilir.
Bu konuşma “kişileri bilgilendirmek” amacıyla yapılabilir.
Bu tür bir konuşma, ilkeleri teyit etmek ve bu vesileyle örnek vermek bağlamında da yapılabilir.
Zira bir kişi bir fikre sahipse ve o fikri açıklamışsa, fikrinden vazgeçmediği sürece, o fikrin kendisiyle birlikte anılmasına da izin veriyor demektir.
Ya da bir kişi bir tarzı ya da tavrı ortaya koymuşsa ve bunu gizli değil açıktan, arızi değil sürekli yapmışsa ve vazgeçtiğine dair bir işaret ya da emare de yoksa bu tavrın eleştirisi neden gıybet olsun ki?
Bir müteveffanın hayattaki tavrının birilerine örnek olmayı sürdüreceğini varsayalım. Bu tavır bir başkalarına göre hatalı ise, o başkalarının, kendince delilleriyle hatayı ortaya koyması neden yanlış olsun ki?
Meselâ mezhep imamlarını düşünelim. Ya da meselâ kitap telif etmiş eski dönem âlimlerini nazara alalım. Fikirleri hakkında yorum yapmak günah mı?
Ya da meselâ Bediüzzaman’a bakalım. Mealen, “benim fikrimi de sırf ben dedim diye doğru kabul etmeyin, mihenge (ölçü taşına) vurun, altın çıkarsa alın, bakır çıkarsa bin gıybeti de ekleyip bana iade edin” dediğine göre yanlış fikrin gıybeti caizdir.
Meselâ Bediüzzaman’ın talebesi de olmuş bir zatın fikirleri ve bu fikirler bağlamında ortaya koyduğu eylemleri tartışılmaz mıdır? Mutlak doğru mudur? Böyledir diyen, dinde vahyin ve aklın yerine bir dogmatik kaynağı koymuş olmaz mı?
Din hizmetkârlarının neyi “dokunulmaz”dır? Dindarlar sorumsuz ve lâyüs’el midir? Hayır, kesinlikle hayır.
Günahı ve bilhassa gizli işlenen günahı elbette örtmek lâzım. Ama fikirleri ve fikir yansıması olan fiilleri tartışmaya devam etmek lâzım.
Elbette adabıyla. Gazetemizin bütün yazarlarının yaptığı gibi. Bilhassa son günlerde, Merhum Salih Özcan hakkında Kâzım Güleçyüz’ün yaptığı gibi...