Önceki günkü yazımızda Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye veya Ertuğrul Gazi’ye nasihati olarak bilinen meşhur nasihat metni üzerinden iktidara bazı göndermeler yaptık.
Güzel de oldu. Zira zamanıymış.
Dün Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesinin eğitim yılı açılış törenindeki konuşmasının soru cevap kısmında cumhurbaşkanlığı köşkünün bu yılki bütçesinin geçen yıla oranla yüzde yüze yakın artışını eleştiren bir soruya karşılık verirken, tam da bu nasihate uygun (!) bir konuşma yapmış.
Aynen şöyle diyor:
“Hiç kimse şunu söylemesin; ben senden daha milliyetçiyim.
“Hiç kimse şunu söylemesin; ben senden daha dürüstüm.
“Hiç kimse şunu söylemesin bir diğerine; ben senden bu milletin menfaatlerine daha çok fazla sahip çıkarım.
“Hele hele bu ülkenin cumhurbaşkanına bunu hiç kimse söylemesin.”
Doğrusu bu sözleri radyodan dinleyince mânâ veremedik.
Akşam internetten Bakan’ın konuşmasının videosunu bulup yeniden izledik ve nasihate muhtaç olanın iktidardakiler değil, biz zavallı vatandaşlar olduğunu daha iyi anladık.
Zira anladık ki yarışma iyi değilmiş!
“Ben daha dürüstüm” demek iyi değilmiş.
Daima “sen benden daha dürüstsün” dememiz gerekiyormuş, -galiba-.
Ya da galiba “hepimiz aynı seviyede dürüstüz ve milliyetçiyiz ve vatanseveriz ve…” demek lâzımmış.
Her halde kendimizi ne kadar zorlasak da “başkalarından daha …” olamayacakmışız.
Yani imtihan dünyası değilmiş dünya. Sadece taklit ve tam eşitlik dünyasıymış.
Hani imanlı fazilet yarışı?
Hani müsbet müsabaka?
Hani müsabakadan rekabete geçiş ve daha da önemlisi hani siyasî ve iktisadî hayatın zembereği olan yarışma.
Hani demokrasi, hani muhalefet etme hakkı!
Anladık ki, Sayın Bakan, üniversite kürsüsünde karşısındaki hocaların başının üzerinden arkaya öğrencilere doğru parmağını da sallayarak, “daha vatansever”lik, “daha dürüst”lük iddiasını yasaklıyor.
Hele bu iddiayı cumhurbaşkanına karşı ileri sürmeyi kesinlikle yasaklıyor.
Bakan, dinleyenlerine ve millete tevazuu tavsiye etmiyor, açık açık “muhalefet etmemeyi” emrediyor.
Tamam siyasî makamlara ve bilhassa Cumhurbaşkanı makamına saygı gösterelim. Ama önce o makamda oturanlara saygı duyalım/hissedelim ki o makama gösterdiğimiz saygı samimî olsun.
O zaman, önce o makamlarda bulunanların kendileri, o makamları yıpratacak tavırlardan kaçınsınlar. Samimî hürmeti hak etsinler.
O siyasî muktedirler muhalefeti yasaklamasınlar, hazmetsinler.
Hem belki bu “hazım kapasitesi” bir gün kendilerine de lâzım olur!
Ne de olsa kuraldır: “Keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner!”