Geçen haftaki “ne yöne dönelim” başlıklı yazımızı hatırlıyorsunuz.
İktisadi bazı hususları ve rakamları bahane ederek Türkiye’yi ve aslında dolayısıyla tüm İslam dünyasını AB ve ABD eksenli ve insan hakları ve hürriyetler temelli “Hür Dünya”dan koparıp kendi hayalleri ve ideolojileri uğruna Rusya ve bilhassa Çin merkezli kuzey doğuya yöneltmeye çalışan bir siyasi ve sosyal hareketin AKP ve devlet üzerindeki mevcut ve muhtemel etkilerinden söz ettik.
İlginç tepkiler ve bilgiler geldi.
Sosyal medyadan okuyan bazı kişilerin yazımıza önyargıyla yaklaşmış olmalarını artık anlayabiliyoruz. Mesela bunlardan biri “yazar Ak Parti yerine AKP dediğine göre muhaliftir, vereceği her bilgi ve hüküm de peşinen yanlıştır” diyor. Bu zavallıları geçelim.
O yazıdan sonra bilhassa “vatanseverlik” merkezinde Perinçek-Ünlü yakınlaşması gibi yeni gelişmeler ve hatta birleşmeler de ortaya çıktı. Elbette işin arkasında, aslında tam bir iç siyaset malzemesi olan “beka meselesi” söylemi ve “ya İstanbul partimizin elinden giderse” korkutmacası var. Bir de bazı karanlık ocakların emelleri…
Siyasi ve sosyal akımlar ve gruplar arasında ilkeler çerçevesinde şekillenen işbirlikleri ve yakınlaşmalar bir ölçüye kadar anlaşılabilir. Ancak bunun için de ilkelerin kalıcı ve şeffaf olması gerekiyor.
Mesela yirmi sene önceki 28 Şubat süreci ve davaları veya on sene önceki Ergenekon yargılamaları sırasında konuya hangi ilkelerle bakılmışsa şimdi de aynı ilkelerle bakılması lazım.
Elbette “kim söylerse söylesin”, ya da “kim inanırsa inansın”, doğru doğrudur yanlış da yanlıştır. Dolayısıyla “vatanseverlik paydası”nda buluşanlar elbette doğru yerde buluşmuş olurlar. Ama kelimelerin içini doğru doldurmak kaydıyla.
Allah muhafaza, mesela bir “kurtuluş” “savaş”ında aynı “düşman”a “karşı” elbette hep birlikte “cephe”de oluruz ya “şehit” olmak için ölürüz ya da “gazi” olmak için öldürürüz.
Ama kurtuluş, savaş, cephe ve düşman kavramlarına yüklediğimiz anlamlar ortak değil ise ne yapacağız?
Yani mesela kitap yazıp ya da ekrana çıkıp veya miting otobüsünden “savaştayız, yanımda değilsen karşımdasındır ve düşmanım olarak ezilmeyi, sürülmeyi ve hatta ölmeyi hak ediyorsundur” diyen bir yaklaşıma ne diyeceğiz?
Yani vatanı niçin seveceğimiz hususunda ve bilhassa vatanı sevmenin gereği olarak ne yapacağımız hususunda farklı düşünenlerle vatanseverlik hususunda birleşebilmek ne ifade edebilir ki?
Mesela “vatanseverlik insan haklarından ve hukuktan vazgeçmeyi gerektirir” diyenlerle vicdanen birleşebilir miyiz?
Mesela “vatanseverlik başkalarını yutmakla beslenen türden milliyetçilik yapmayı gerektirir” diyenlerle fikirde birleşebilir miyiz?
Mesela “vatanseverlik ’NATO, ABD ve AB daimi ve kalıcı düşmanımızdır’ demeyi gerektirir” diyenlerle siyaseten aynı yöne bakmamız mümkün mü?
Mesela “Ergenekon yalandır” ve “Ergenekon yalanı Amerikan planı” diyen ve bu görüşünü sürdürenlerle nasıl bir arada olacağız?
***
AKMHP Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen bayram namazı çıkışında, Çamlıca Camii önünde, yenilenecek İstanbul seçimi süreci ile ilgili bir soru üzerine açıklama yaparken “… itirazî kaydımızı düştük” dedi.
Danışmanlarından ve yakınlarından rica ediyoruz. “İtirazî” kayıt diye bir terimin olmadığını, bu kelimenin doğrusunun “ihtirazî kayıt” olduğunu anlamıyla birlikte kendisine anlatsınlar.
İhtirazî kayıt’taki ihtiraz, “hırz” yani korumak kökünden gelir ve “bir hakkı korumak için bir belgeye ya da bir hükme bir kayıt ya da şart koymak” demektir.