Son zamanlarda Yeni Asya’nın adalet çağrısı yapan yayınlarına garip bir tepki var:
Ya “siyaset yapmayın” deniyor ya da “siz filanca ya da feşmekâncalar için adalet istediğinize göre onların fikirlerini ya da fiillerini savunuyorsunuz, demek siz de onlardansınız, o halde onların akıbeti sizi de bekliyor” deniyor.
İkisi de yanlış. Anlatalım.
Ama önce bir soru: Adalet dersi siyaset dersi midir?
“Siyaset kötüdür, adalet ise iyidir” diyenler için cevap belli: “Hayır değildir”.
Ama siyaseti devlet yönetme sanatı olarak görenler için siyasetin kendisi kötü değildir ve olamaz. Zira bir kavram olarak “devlet”in kendisi kötü değilse, devleti yönetmek de, bu yönetime dair fikir ve ilim sahibi olmak da, kötü değildir.
O halde siyaseti “her halukârda kötü” görmek hatasına düşmüş olmayanlar için cevap daha kolaydır: Adalet dersi siyaset dersi olabilir ve bu dersi vermek kötü bir iş değildir.
Siyasetçiye adalet dersi vermek kötü müdür?
Elbette değildir. Aksine bu derse en çok siyasetçinin ihtiyacı var.
Bu dersi kim verebilir?
Elbette bu dersi en iyi, adalet dersini Kur’ân’dan alan Risale-i Nurdan ders alanlar verebilir.
O halde Risale-i Nurdan ders alanlar, bütün siyasetçilere, dindar olsun ya da olmasınlar adalet dersi vermelidir.
Hatırlayalım. Bediüzzaman Emirdağ Lahikasındaki bir mektubunda Risalelerdeki adalet dersinin önemi hakkında şöyle diyor:
“Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilafetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenül-Kebirden ve Celcelutiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz.
“Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mesud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nurdur ve onun şahs-ı manevisi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevî veledi hükmündedir.”
Bu cümlelerden çıkarılabilecek hükümler şunlar olabilir:
1. Halifenin asıl ve önemli görevi iman hakikatlerinin neşridir.
2. Dört Raşit halifeden ve Hazreti Hasan’ın kısa hilafet döneminden sonra hilafet saltanata döndüğünden ve şahsa ve hanedana bağlı bir statüye dönüştüğünden hakiki hilafet vazifesi ortada kalmıştır.
3. Risale-i Nur, yaklaşık on iki asır sonra, iman hizmetini, yani halifenin bu asıl ve temel vazifesini
kaldığı yerden ve parlak biçimde yapmaya başlamıştır.
4. Risalelerdeki iman dersleri, imanın bir yansıması olarak, Allah’ın Adl ismini tecelli ettirmek anlamında adalet dersi de içerir.
5. Risalelerdeki adalet-i hakikiye (adalet-i mahza) dersleri bu zamanda insanları gerçek anlamda mutlu edebilir.
6. Yöneticiler bu dersleri hakkıyla alır ve tatbik ederlerse İslam’ı doğru şekilde temsil etmiş olurlar. İslam’a hizmet de ancak böyle olur.
O halde Risaleleri sahiplenenler siyasilerle muhatap olduklarında “Levent’e, Şişli’ye gökdelenler diktiniz, helal olsun size” demek onlara yakışmaz.
Hakiki talebeler, siyasetçilere öncelikle Risalelerdeki adalet-i mahza derslerini okumalı ve anlatmaya çalışmalılar.
Aynen Bediüzzaman’ın Menderes’e mektuplarında yaptığı gibi.
Ya da Yeni Asya’nın 47 yıldır yapmaya çalıştığı gibi…