Son yazımızda Paris saldırısının amacının İslamın barışçı imajını yıkmak ve böylece Batı’nın İslama pozitif yaklaşmasının ve tedricen İslamlaşmasının önüne geçmek olduğunu belirttik.
Şu cümlelerle bitirdik: “İslamiyet’in ve insaniyetin gizli düşmanları ise ‘bana yâr olmayanı başkasına da yâr etmem’ diyen şeytan misali, hakiki İslamiyetten ve hakiki adaletten uzak sahte Müslümanların sayısını artırmakla meşgul.”
Uzun yıllarını Norveç’te geçirmiş olan ve halen İstanbul’da yaşayan, başka birkaç gazete ile birlikte Milli Gazete ve Yeni Asya’yı da düzenli olarak okuduğunu bildiren bir okuyucumuz aradı. İslam’a dost olmaya ve İslamdan ders almaya hazır kitle durumundaki “Birinci Avrupa” mensuplarının sayısının gün geçtikçe arttığını, bu terör olaylarının materyalist ve hazcı “İkinci Avrupa” organizatörlerinin işi olduğunu anlattı. Amacın ise İslam’a hayranlığı ve ilgiyi azaltmak olduğunu, batılı gazetelerin manşetlerinden de bu durumun görülebileceğini söyledi.
Evet. Bu olay münasebetiyle Müslüman Hıristiyan ilişkileri yeniden sorgulanmaya başlandı.
Önceki günkü Yeni Asya’nın başyazısında da görüyorsunuz. Dinsizlik fikrine karşı ayrı ayrı iken mağlup düşmekte olan bu iki kitlenin ittifakı şart. Zaten hadislerle de müjdelenmiş. Bu ittifak Hıristiyanlığın saflaşmasından ve özüne, yani sahih vahye, yani Kur’an’a dönmesinden geçiyor. Bunun için ise Müslümanların “doğru İslamiyet”i yaşaması gerekiyor.
Batı’yı ve Hıristiyanlığı topyekün düşman olarak gören anlayış, maalesef, bilhassa son zamanlarda yeniden güç kazanıyor. Hıristiyanlarla diyaloglar kuran hizmet gruplarını yanlış yapmakla ve hatta İslam’a ihanet etmekle suçluyorlar.
Bu “güya entelektüel” çevreler ve onların etkisindeki kitleler, yanlış dizilerin de etkisiyle, maalesef, Batıyı toptan/yekpare değerlendiriyorlar, Haçlı seferlerinin sahibi ve takipçisi olarak görüyorlar ve İslam’a hizmeti de sadece tarihteki silahlı cihadlarla sınırlı anlıyorlar.
Avrupa’ya ve dünyaya İslam’ı anlatmanın yolunun onlarla barışçıl diyalog kurmaktan geçtiğini bilen ve buna uygun projeler tatbik edenler, özünde doğru ve lüzumlu bir işi yapıyorlar. (Ayrıntıda elbette bazı eksikler veya yanlışlar olabilir. İkaza her zaman ihtiyaç var.).
Diyalogcuları ihanetle suçlayıp dışlayanlar ise, “diyalogu da yapacaksa devletimiz yapar, siz de kim oluyorsunuz” havasındalar.
Sivilliğin ve samimiyetin kıymetini bilemeyen bu zavallı İslam dostlarına Allah akıl ve basiret versin de düşmanlarının hatırı için kardeşlerini düşman ilan etmekten vazgeçsinler.