Evet, geçen hafta sonu yaşanan Paris saldırısının “failleri” dünyaca belli.
Asıl failleri olan azmettiricilerinin kim olduğu ise ehlinden başkasına belli değil.
İpucu gösterelim:
Cuma günü, Yeni Asya’nın kerametkâr muhteşem kadrosu, Cumartesi başyazısı olarak, Bediüzzaman’ın, Batılılaşmanın lüzumunun ve ölçüsünün yoğun tartışıldığı 1908’de gazetelerde neşrettiği makalelerinden bir parçayı seçti:
“Avrupa’dan ahz u iktibasa muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk ve tanzim-i kuvâ-i harbiye-i bahriyeden ve fünun-i sanayiden işimize yarayanlarıdır (dinimizin emriyle). Avrupa da bizden yalnız adaleti ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın.”
Anladığımız kadarıyla mânâsı şöyle:
“Avrupa’dan almamız gerekenler var. İşimize de yarayacak olan bu iyi şeyleri almaya muhtacız. Hem dinimiz de emrediyor: Kamu yönetimi modelini almalıyız. Askerî düzeni almalıyız. Sanayi ve teknolojiyi almalıyız. Avrupa da bizden bir şeyler istiyor: Bizdeki adaleti istiyor, bizdeki hakiki medeniyeti istiyor. Biz de ona onları vermeliyiz. Aksi halde Avrupa’nın ve dolayısıyla dünyanın dengesi bozulur.”
Yazı işleri ekibi bu cümlelerin içinden birini de manşete koydu, gazeteyi baskıya verdi ve akşam mesaisine geçti.
Şuydu: “Avrupa bizden yalnız adaleti ister ve medeniyeti bekler.”
Yani “Avrupa bizdeki adalete ve medeniyete muhtaç ve istiyor. Bunları vermezsek dünyanın dengesi bozulur. Belki de erkenden kıyamet kopar.”
O gece Paris kana bulandı. Fransa yasa boğuldu. Küçük kıyamet demek olan olağanüstü hale geçildi.
Sabah, Yeni Asya’yı alanlar Avrupa’nın bizden ne istediğini ve ne beklediğini öğrendi: Adalet.
Sabah başka bazı gazetelerin manşetlerine bakanlar ise Avrupa’nın bizden yani İslâmlardan (!) ne aldığını okudu: Kan ve gözyaşı.
Müthiş ve kerametli bir tevafuk. Yazı işleri Paris saldırısını önceden bilseydi, ancak bu kadar denk getirebilirdi.
Avrupa, o gün, oyuna gelmedi, yenilmedi, çok zamandan beri bizden aldığı adalet dersini tatbik etmeye ahdetti. Masumu ayırıp suçluyu cezalandırmayı vaat etti.
Avrupa’nın bizden alıp tatbike çalıştığı bu adalete, adalet-i mahza ya da adalet-i hakiki (tam/gerçek adalet) deniyor. Zira,
Kur’ân’ın emri: Masumu öldürmeyeceksin.
Kur’ân’ın emri: Cezayı sadece suçluya vereceksin.
Kur’ân’ın emri: Şüphe ve zan üzerine mahkûmiyet bina etmeyeceksin.
Avrupa bizden, şimdi bu dersi kendimize tam tatbik etmemizi bekliyor. Ta ki “hocanın sadece dediğini değil, hem deyip hem de yaptığını yapmak lâzım” desin. Adalet dersini tam alıp dünyanın her tarafına yaysın.
İslâmiyet’in ve insaniyetin gizli düşmanları ise “bana yar olmayanı başkasına da yar etmem” diyen şeytan misali, hakikî İslâmiyetten ve hakikî adaletten uzak sahte Müslümanların sayısını arttırmakla meşgul.
İşte azmettiriciler…