"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Resmen sivil toplum!

Ahmet BATTAL
30 Eylül 2017, Cumartesi
Tek başına TEOG’un bir emirle kaldırılması faciası bile gösteriyor ki Türkiye’de millete dayalılık, demokratlık, sivil toplum ve muhalefet ruhu can çekişiyor.

Meclis çalışmıyor. Çalıştırılmıyor. İktidar, kendi içinden çıkan sıkı muhaliflerini susturmak için milletvekili yapıyor desek yeridir.

Devlet, millete ve vekiline (Meclise) danışmıyor. (Kuzey Irak için olağanüstü Meclis toplantısı bile göstermelik. Bunu herkes biliyor.).

Hatta devlet kendi bürokratına ve binlerce danışmanına dahi danışmıyor. Bakanlıkların ve kamu kurumlarının ar-ge birimleri müflis. Araştırma, Planlama ve Koordinasyon (APK) Daireleri zaten mevta.

Hiçbir önemli konu gerçek sivil toplum örgütleriyle konuşulmuyor. Devletin yaptığı hiç bir danışma toplantısında gerçek bir muhalif ses çıkmasına izin verilmiyor. Konuşana damga hazır. “Seni gidi …öcü seni!”

Sadece, kanunla kurulan bazı meslekî örgütler, seçilerek “usûlen” adam yerine konuyor.

İktidar tarafından yönetimi –henüz- kontrol altına alınmış olmayan diğer bütün meslek birlikleri (odalar vd.) ise muktedirlerce adeta kayıt dışı sayılıyor, görmezden geliniyor ve hatta görülecekse de “devlet düşmanı” gibi görülüyor.

Toplumsal muhalefetin merkezleri olması gereken üniversiteler kuyu dibinde, atamalı rektörleri elpençe. Dik durması beklenen vakıf üniversitelerinin rektörleri bile alarmda. YÖK yok olmadı, ama iyi bir tampon olduğu açık.

Dernekleşmenin ve vakıflaşmanın önündeki engelleri kaldırmaya çalışmakla övünen AK Parti gitti. Onun yerine, devletleşmeyi ve devlet ile bütünleşmeyi savunup savunduran AKP geldi.

Oysa biliyoruz ki insanı devletleştirme tektipleştirmedir. İğdiş eder. Bozar, çürütür.

Cemaatleri ve cemiyetleri devletleştirme ise toplumu uyutur ve kitlesel kölelik yolunu açar. Uyanınca iş işten geçmiş olur.

“Mecliste muhalefet var ya bu yetmez mi” demek, muhalefeti bir odaya sıkıştırıp dövmektir.

Gidişât kötüdür. Sadece “yapmayın, etmeyin” diyerek devletlûlerimizden insaf beklemek “ört ki ölem” demekten farklı değildir.

Sivil toplumu ayağa kaldırmak lâzımdır. Hem de derhal.

Bunun ilâcı cesarettir. Medeni cesarettir.

Bunun çaresi fedakârlıktır.

Meselâ, malından feda etmektir. Meselâ hali vakti yerinde olanın uygun dairesini dernek merkezi yapmasıdır.

Meselâ, vaktinden fedakârlık etmektir. Televizyon karşısında pasif olmaktansa internette, sokakta, caddede vd. interaktif olmaktır.

Meselâ basında yer bulmak ve uyarıcı olmaktır. Ya da muhalif gazeteyi görünecek şekilde katlayıp ceket cebinde gezdirebilmektir.

Evet, biliyoruz; hürriyet ateşi fertte ve cemiyette bir kere yanmışsa bir daha sönmez, ama küllenir. Yani ümitliyiz.

Ama biliyoruz ki küllenme ne kadar uzarsa bahar da o kadar gecikir.

Biz, “baharı bekleyen kumrular” değiliz, olamayız. Onu götüren biziz, getirecek olan da...

Okunma Sayısı: 2597
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah TUNÇ

    30.9.2017 10:19:00

    Bu yazılanlara itiraz edecek kimse çıkmaz zannediyorum. Hepsi aynıyla vaki,hepsi yerinde...Nerede ise bir asır geçiyor. Bir asır sonra Ülke bu durumda mı olmalıydı? Hürriyetin, adaletin, müsavatın hakim olması, refah seviyesi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkması,hatta geçmiş bir Türkiye olması gerekirken, makalede çizilen bir manzarayı arz etmesi insanı derinden düşündürüyor. Ülke,neden bir türlü belini doğrultamıyor? Neden hep take of noktasında vuruluyor?Neden hep ihtilallara maruz kalıyor?Neden cehaletten,fakirlikten,ihtilaftan,iç kargaşalardan bir türlü kurtulmuyor?Neden hür düşünce,hür irade ve demokratlık bir türlü hakim olmuyor? Neden?Bu durum;Ya Rab bu karanlık gecelerin yok mu sabahı? Mahşer de mi yoksa mazlumların felahı dizelerini hatıra getiriyor. Bu sıkıntılı günler mutlaka geçecektir.Buna kesin inanıyoruz. Allah'tan dileğimiz bu sürenin uzun sürmemesidir. Milletin hakkına, hukukuna cesaretle sahip çıkması oranında bu süre kısalacaktır her halde.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı