"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Rıza Ayhan ve referandum düşünceleri

Ahmet BATTAL
20 Mart 2017, Pazartesi
Bugün köşemizde bir mini mülâkat okuyacaksınız.

Prof. Dr. Rıza Ayhan, Gazi Üniversitesi’nde iki dönem rektörlük ve Merkez Bankası’nda Yönetim Kurulu üyeliği gibi görevler de yapmış bir akademisyen büyüğüm ve meslektaşım.

Kendi ifadesiyle, Devlet Bahçeli’nin gençlik arkadaşı. Çocuğunun adını Bahçeli’nin ricasıyla koyacak kadar yakın olmuşlar. Muhsin Yazıcıoğlu ile de naaşının yıkanmasına şahitlik eden beş kişiden biri olacak kadar yakın olmuş biri.

Yani Ankara siyasetini hayli zamandır uzaktan ve yukarıdan izleyen bir akademisyen. 

“Bahçeli bu değişikliği neden gündeme getirdi?” sorumuza, “birilerinin çok yakışıksız ve hatta ayıp biçimde yazıp söylediğinin aksine, ‘kaseti vardı da korkutuldu’ gibi iftiralı gerekçeler Devlet Bey gibi birine asla yakıştırılamaz ve yapışmaz, ama ne olduğunu yaşarsak göreceğiz, tarih bize gösterecek” dedi. 

Sistem değişikliği ile ilgili sohbetimiz “bazı dostlarımı üzmek pahasına da olsa, referandumda hayır diyeceğim, bu değişiklikler içime sinmiyor” cümleleriyle başladı. 

Kalanını notlarımızdan takip edelim:

   ***

Öncelikle zamanlama yanlış. 

 Gergin bir toplum, doğru kanun tasarısıyla da karşılaşsa, yanlış zamanda karşılaşmışsa daha da gerilir ve ikiye ayrılır. Toplumda kırılmalar olur. Şimdi de maalesef böyle oldu. 

Hukukçular bilir, henüz doğmamış bir hakkı talep etmeye dair dâvâya, “mevsimsiz dâvâ” denir. Redde mahkûm bir dâvâdır. 

Aynı şekilde yanlış zamanda gündeme getirilen bir esaslı değişiklik de “mevsimsiz kanun” olur ki bu anayasa değişikliği de başarısızlığa mahkûm böyle bir mevsimsiz kanun durumunda. 

Düşünün, içeride olağanüstü yönetim sürüyor, dışarıda savaştayız, güvenlik meseleleriyle boğuşuyoruz, iktisadî durum da malûm. Böyle bir dönemde ancak mübrem ihtiyaçlar için kanun çıkarılabilir. Sistem değişikliği yapılmamalı. Aksi halde bu değişiklik halkoyundan geçse bile uzun vadede sakıncaları faydalarından fazla olur. 

On iki Eylül 1980 sonrasında kabul edilen 1982 Anayasasının durumunu hatırlayalım. O günkü olağan dışı şartlarda % 92 küsur oyla geçti. Ama hemen ardından ve bilhassa 1987’de siyasî yasakların kalkması ile birlikte tartışılmaya ve hatta meşrûiyeti sorgulanmaya başladı. 

Bu gün de farklı değil. Benzer bir değişikliğin benzer bir akıbetle karşılaşması kaçınılmaz. Değişikliğin muhteva ne olursa olsun, bunun faydadan çok zararı olur. 

Muhteva yönünden bakıldığında da çok problemli. Öncelikle “tek adam rejimi”ne kaydığı açık. 

Tarihten beri ideal devletin teorisini yazanlar, Muallim-i Sani Farabi, İbn-i Haldun, Platon, hep aynı şeyi söylemişler: Tek adamla yönetim modelinde ancak fevkalâde erdemlere sahip bir devlet yöneticisi bulunabilirse fayda sağlanabilir. Bu ise çok zayıf ve istisnai bir ihtimaldir. Tek kişinin veya zümrenin iradesine dayalı mutlakiyetçi idarelerin başarılı olması fevkalâde müşkildir. Aksine tek adamcılık hataya ve hatta zulme sebep olur. Bu yüzden iktidar sınırlandırılmalıdır. 

Meselâ Farabi, devlet yöneticisinde bulunması gereken on iki erdemi sayıyor ve “bu erdemlerin bir kişide bulunması mümkün olmayacağına göre yetkileri bölmek lâzım” diyor. 

Yargının tarafsız ve bağımsız olmasına tamam. Ama yargının bağımsızlığının sadece yargının siyasî otoriteye bağlılığı olarak anlaşılmaması gerekir. İç bağımsızlık da çok önemli ve bu gün geldiğimiz noktada bunun çok uzağındayız. HSYK, hâkim ve savcıların başındaki demoklesin kılıcı gibi. Sistem değişikliği geçerse yargı yapılacak atamalarla siyasî kimliği öne çıkan tek kişiye tamamen bağımlı hale getirilmiş olacak; dış bağımsızlıktan da bahsedilemeyecektir. 

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine gelince, bu usûl sistemi tamamen keyfileştiriyor. Bu usûlle yapılan icraatı bu yargı da denetleyemez. 

Öte yandan propaganda süreci de bilhassa “evet”çiler açısından yanlış ve ileride meşrûiyet tartışmalarına sebep olacak biçimde gidiyor. Düşünün, “evet”in propagandasını yapanlar “hayırcı zübükzadeler” diyor. Ben de “hayır” diyeceğim. Bu söz ağırıma gitti. Beni üzdü.

Hele, bir kanuna hayır diyecek olanı “vatan haini” ilân etmek, asla kabul edilebilecek bir vatanseverlik biçimi değil. 

Gören görüyor. Propagandanın yürütülme şekli de doğru gözükmüyor. “Cumhuriyet tarihinin en büyük istihdam seferberliği” deniyor. Ben yönetim tecrübelerim sebebiyle bu işlerden biraz anlarım. Yeni istihdam alanları oluşturmak için uygun ve güvenli bir yatırım ortamı söz konusu değil iken, siyasilerin talimatıyla özel sektörde işe alınacak olan birkaç kişiyle reklâm yapmanın pek doğru bir propaganda biçimi olmadığını düşünüyorum. 

Merkez Bankası operasyonları ile doları baskı altına almak da böyle. Kısa vadede faydalı gibi de olsa aslında uzun vadede bile değil hemen orta vadede millî ekonomiye zarar verecek ve daha büyük sakıncalar doğuracak. 

Düşünün ki sistem değişikliği geçerse Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bu tür maniplasyonların daha fazlası kolaylıkla yapılabilir hale gelecek. 

Bu “yeni” denilen, ama fiilen uygulanmakta olan sistemin mevcut cumhurbaşkanının elinde dahi nasıl işlediği tartışılırken, mevcut cumhurbaşkanından başka birinin elinde nasıl risklere sebep olacağını insan düşünmek bile istemiyor.

Okunma Sayısı: 5432
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rıza

    25.3.2017 22:18:47

    i̇ngiltere'de 13.asırda (1215 de magna carta li̇bertatum ile) büyük fermanla kralın yetkileri sınırlandırılmıştır. biz ise sekiz asır sonra bir kişiye (c.başa) büyük; olmadı daha büyük yetkiler veriyoruz. demek ki hürriyet, demokrasi ve cumhuriyet değerlerini hazmedememişiz. fark burada.

  • Arif Altay

    20.3.2017 12:46:41

    Hafazanallah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı