"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sanane-banane demenin sınırları - 2

Ahmet BATTAL
05 Eylül 2015, Cumartesi
Sosyal organizasyonlarda ve organizmalarda, bir problemin çözümüne yardım edebilecek olan “ilgili”lerin, “bana ne” demekten kaçınması ve o işle, “Hak namına” olmak kaydıyla ilgilenmesi gerekir.

Nitekim Bediüzzaman Birinci İhlâs Risalesinde (Lem’alar, s. 159) şöyle diyor: 

“Ehl-i hakkı sukuttan ve zilletten kurtarmayı en birinci ve en mühim bir vazife-i uhreviye telâkki edip, yüzer âyât ve ehâdis-i Nebeviyenin şiddetle emrettikleri uhuvvet, muhabbet ve teavünü yapıp, bütün hissiyatınızla, ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz, yani, ihtilâfa düşmeyiniz. ‘Böyle küçük meseleler için kıymettar vaktimi sarf etmektense, o çok kıymetli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymettar şeylere sarf edeceğim’ deyip çekilerek ittifakı zayıflaştırmayınız. Çünkü bu mânevî cihadda küçük mesele zannettiğiniz, çok büyük olabilir.”

Bu cümleden çıkan mânâlar şunlar olabilir: 

-Yüzlerce âyet ve hadis-i şerif uhuvvet ve muhabbeti emrediyor (tavsiye değil emir!). 

-Mü’minler arasındaki uhuvvet ve muhabbeti bozan ihtilâfları gidermeye çalışmak en birinci ve en mühim görevimizdir. Manevî bir cihaddır.

-Bu görev uhrevîdir (ahiretimize ait), yani ibadet nev’îndendir.

-Bu görev için ayrılacak vakitler zikir ve tefekkür gibi şahsî ibadetlerden çok kıymetlidir. 

-Bu görevi önemsiz görüp geri çekilerek zikir ve fikir gibi şahsî ibadete yönelmek, ittifakı zayıflaştırır. Dolayısıyla İslâm’ın sosyal hayatına da zarar verir. 

O halde mü’minler arası bir ihtilâfı gidermek hususunda ilgili, bilgili ve faydalı olabilecek olan kişilerin “bana ne” demesi caiz değildir. 

Zaten uhuvveti emreden en mühim âyet de (Hucûrat, 10) “bana ne” demeyi yasaklıyor:

“Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse siz de (araları bozuk olan) kardeşlerinizin arasını düzeltin. (Hakemliğin gereğini yaparken) Allah’tan korkun, (böyle yaparsanız) umulur ki Allah da size rahmet eder.”

Bu âyet, birbiriyle arası bozuk olan mü’minlerin varlığını bilen herkese, “araya girmeyi” ve sulhu temin etmeye çalışmayı emrediyor. 

Bu emir herkesedir. Yeter ki emri ifa edebilecek kudreti ve imkânı bulunsun.

Bu emre muhatap olanın, sulh gayretini bir kenara bırakarak başka işe ve bilhassa nafile nev’înden şahsî ibadetine öncelik verme hakkı yoktur. 

Bu zaman, bütün İslâm dünyası açısından, bu âyetin hükmüne râm olma zamanıdır. 

Hem de en dar daireden (meselâ aileden ve komşulardan) en geniş daireye (meselâ cemaatlere, devletlere, kültürlere ve mezheplere) kadar.

Yine Bediüzzaman’a ait olan “ittihad-ı İslâm bu zamanın en mühim farz vazifesidir” hükmünün mânâsı da budur.

İsterseniz bir hocaya sorun: Dargın mü’minler arasında kılınan namazın hükmü ve kıymeti nedir?!

Okunma Sayısı: 3838
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı