"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Seksen ikinci mesul kim

Ahmet BATTAL
02 Eylül 2023, Cumartesi
Gazeteci Fatih Altaylı ile bir ilin eski valisi arasındaki “adlî kolluğa nüfuz ederek yargıdan delil saklatma” polemiğini duymuş olmalısınız.

Valinin oğlu bir kaza yapıyor ve karşı araçtaki öğretmen karı-kocanın ölümüne sebep oluyor. 

Fatih Altaylı’nın iddiasına göre valinin o şehirdeki görevi devam ettiği sürece yani yaklaşık bir yıl boyunca adliye en önemli delil durumundaki MOBESE kamera kayıtlarına ulaşamıyor. Ancak vali merkeze çekilip mülkiye müfettişi yapılınca kayıtlar ortaya çıkıyor. 

Eski vali bu iddianın doğru olmadığını, görüntülerin baştan beri dosyada olduğunu savunmuş. 

Valinin ve oğlunun avukatı da suya sabuna dokunmayan bir açıklama yapmakla yetinmiş. 

Konu ceza hukukçusu akademisyenlerin de gündemindeydi. Olay doğruysa, “delil gizleme” ya da “yargıyı yanıltma” suçu gibi suçların gündeme gelebileceğini bildirdiler. 

Kazanın videosunu izleyen herkes valinin oğlunun aracının aşırı hızlı olduğunu kolaylıkla tesbit edebilir. Yani saklanacak bir şeyler var gibi. Diğer hususlar yargının işi ve dosya açık. 

Ancak biz somut olay hakkında yeterli bilgi sahibi değiliz. Bu sebeple isim vermekten ve yorum yapmaktan kaçınıyoruz. 

Ama bu vesileyle bir “dönem eleştirisi” yapma hakkımızın da var olduğunu biliyoruz. 

Öncelikle olayın doğru olmadığını varsaymak istiyoruz. 

Ama kamuoyunda bir anket yapsak, AKP’ye oy veren seçmen dahil olmak üzere, vatandaşlarımızın önemli kısmının, olayın doğru olabileceğine inandığını göreceğiz. Buna eminiz. 

Neden böyle oldu? Bu “güvenilmez devlet” haline nasıl “düştük”? 

Daha da önemlisi, valisine güvenemeyeceğimiz bir devletin nesine güvenebiliriz? 

O vali ki bir tür dokunulmazlık kılıfı altında görev yapıyor ve biz öteden beri bu dokunulmazlık zırhını gerekli ve makul görenlerdeniz. 

Daha da ilginci, bir valinin görev kusurunu ve suçunu soruşturup izin vermek ya da vermemek, kendisinin amiri durumundaki İçişleri Bakanının ve ona bağlı mülkiye müfettişlerinin görevidir. 

Ama “iddia edilen” o olayın “kahramanı” durumundaki vali şimdi merkezdedir ve “bir tür” mülkiye müfettişidir. Yani ciğer kediye emanet edilmiş gibi görünüyor. 

Bu tür olaylar eskiden de olurdu. Hatta tek parti dönemi CHP’sinin valilerinin “devlet mi? devlet dediğiniz benim yahu!” anlamına gelen meşhur “l’etat, c’est moi (l’eta, se mua)” deyişinin papağanı olduğunu yakın tarih kayıtlarından biliriz. 

Ama onların bile yargı üzerinde etkisi ya da nüfuzu bugünküler kadar güçlü değildi. 

Üstelik eskiden adlî kolluk hiç yoktu ve işlenmiş suç açısından şeklen de olsa adliyenin hizmetkârı olan polis ve jandarmanın tek amiri vali ve kaymakamlardı. 

Şimdi zayıf da olsa güya adlî kolluk var. 

Ama o adliyeye de o valiye ve kaymakama da itimat azalmış durumda. 

Çare nedir? 

Demokratik denetim kurumlarını ihya etmek ve hatta geliştirip sıkılaştırmak.

Peki, padişahlık ve hatta mutlakıyet hayalleri kuran bu iktidarla bu mümkün mü? 

Bize göre değil ama yine de istemeye devam edeceğiz. 

Okunma Sayısı: 1972
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı