"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şen gönüller yatağı - 2

Ahmet BATTAL
07 Ocak 2021, Perşembe
Önceki günkü “şen gönüller yatağı” başlıklı yazımızda Boğaziçi Üniversitesi’ne paraşütle indirilen rektör Melih Bulu’nun siyasî kimliği ve atanma biçimi hakkında eleştiri yazdık.

Aynı gün YÖK konuyla ilgili bir açıklama yaptı ve özetle “bir üniversitede rektör olabilmek için o üniversitenin kadrosundan olma şartı yok, buna gerek de yok” dedi.

Açıklama iki yönden problemli:

Birincisi kanunlarımızda böyle bir mecburiyet olmadığı doğru, ama üniversite geleneğimizde böyle bir teamül var. (Daha doğrusu, vardı). 

Eskiden üniversiteye o üniversiteden bir kıdemli hoca rektör olurdu. Meselâ Ankara’dan İstanbul’a rektör gidilmezdi. 

Son yirmi otuz senede bu gelenek görünmez oldu. 

Ama sebebi başka: Yeni kurulan çok sayıda üniversiteye kurucu rektör atanırken işin tabiatı gereği “gelişmiş üniversitelerden” güngörmüş ve idarecilik tecrübesi bulunan hocaların atanması şeklinde bir beklenti ve uygulama gelişti. 

Bunun da elbette eleştirilecek bazı yönleri vardı, ama neticede bir tür mecburiyetten ve vizyondan kaynaklanıyordu.

Şimdiki rektör atamalarında ise, bırakınız aynı üniversiteden olmayı, üniversitede öğretim üyeliği tecrübesi bile olmayan “taze profesör”ler rektör atanıyor. Hatta bunlar için kanun bile değiştirildi. 

Üniversitelerin “iktidar politikaları doğrultusunda üretim / icraat yapmak amacıyla yönetilecek bir kamu kurumu” olduğunu ve “kazanan her şeyi alır” kuralının buralar için de geçerli olduğunu varsayan fevkalâde sakıncalı bir yaklaşım YÖK’ü de yönetip yönlendiriyor.  

İkincisi YÖK’ün açıklamasında parti bazında siyasallaşmış kişilerin rektör olması meselesi ile ilgili olarak herhangi bir açıklama yoktu. Oysa herkes biliyor ki konunun asıl eleştiriyi hak eden yönü bu.

Muhalif siyasete mensup biri atansaydı haklı bir alkış konusu olurdu. Problem “iktidarcı siyaset”in, bir zehirli sarmaşık gibi bütün üniversitelerin tepesini sarması. 

Zaten Prof. Bulu da aynı gün NTV’ye açıklamasında YÖK’ün ayağına kurşun sıkarcasına “ben aktif siyasete SHP / CHP’de başladım, LDP’de devam ettim ve sonra AKP’ye geldim” dedi. 

Yetmedi, açıklamasında aynen şunları söyledi: “Hocalar oy verecek rektör seçilecek diye bir şey yok, her yerde atanıyor. Bir kurumu yönetecek kişinin seçimle gelmesi pek kullanılan yöntem değil, demokrasi çok doğru bir yöntem, ama herkese bir oy vererek rektör seçemezsiniz.”

Yanlış anlaşılmasın, biz üniversitede siyasete karşı değiliz. Aksine siyasî ve akademik hürriyetin ve çoğulculuğun atbaşı gitmesi gerektiğine inanıyoruz. 

Akademisyenlerin siyaset yapmasında da bir problem yok. 

Ama siyasete meraklı ve iktidar partisi ile ilişki kurmuş kişilerin kurum kültürüne sahip ve gelenek oluşturmuş yapılara paraşütle rektör yapılmasına itiraz ediyoruz. 

 Üniversiteler “iktidarcı siyaset” kurumları değildir ve olmamalıdır. Bir de unutulmasın ki biz bu yazıyı ömrümüz olursa ve gerekirse on sene sonra da o zamanın iktidarına yazacağız. 

Okunma Sayısı: 2505
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Oğuz Yiğiter

    7.1.2021 11:01:46

    Tepeden inmeci zihniyetin düştüğü ibretlik haller. Herşeye, her yere ben hakim olayım düşüncesinin eksikleri tamamlama hamlesi. İleriki yıllarda okutulacak yönetim modelleri derslerinde örnek bulmakta sıkıntı çekmez hocalarımız..!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı