Başlıktaki uzun ve keyifli fıkrayı bilenler, konuya hazırlık için, bilmeyenlere anlatsın. Zira tümünü anlatacak kadar yerimiz yok.
Ama fıkranın günümüze ne diyeceğini anlatmak için bir gazeteniz ve köşeniz var. İyi ki var.
***
Web sitesi “diken”in Deutsche Welle Türkçe’ye dayandırdığı fıkralık haber önemli.
Şöyle: Avrupa Konseyi’nin hazırladığı rapora göre 2017 yılında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını en fazla uygulamayan ülkeler listesinde Rusya ile başı çekti. Türkiye geçen yıl 11 milyon 600 bin avro tazminat ödemesi yaptı.
… raporda Rusya’nın mahkûm edildiği 2 binden fazla kararı hâlâ uygulamaya koymadığı belirtildi.
Rusya’yı, 1500’den fazla kararı he- nüz uygulamaya geçirmemiş Türkiye izliyor.
Rusya ve Türkiye aynı zamanda son dönemde aleyhinde en fazla karar çıkan ülkeler.
Genel tabloya bakıldığında ise Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülkede uygulamaya konmayan mahkeme karar- larının sayısında azalma gözlendi.
Rapora göre Rusya, aynı zamanda geçen yıl en yüksek miktarda tazminat ödeyen ülke oldu: 14 milyon 600 bin avro.
Türkiye ise 11 milyon 600 bin avroyla İtalya’nın ardından en fazla tazminat ödeyen üçüncü ülke.
***
Özeti şu: Ülke olarak hukuku keyfe tabi kıldığımız ve Anayasayı askıya aldığımız 20 Temmuz sonrasında durumumuz öncekinden daha vahim bir hale gelmiş.
Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası şöyle: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletler arası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz.”
Bu hükme 2004’te eklenen cümle de şöyle: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuş- mazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Yani milletler arası andlaşmalar ka- nun hükmündedir, ama İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kanun hükmünde değil Anayasa hükmündedir. Hatta bu hukuk metinleri TBMM tarafından değiştirilemeyeceği için denilebilir ki bu hükümler Anayasadan da üsttedir.
Bu kapsamda yine 2004’te AİHM’in yargı yetkisi tam olarak kabul edilmiş durumda.
Ama gel gör ki içerde devlet katlarında durum hiç de öyle değil. Adeta “takan yok”.
Devlet vatandaşının hakkını ihlâl ediyor. Vatandaş kendi ülkesinin mahkemesinden alamadığı hakkı için AİHM’e gidiyor. Haklı çıkıyor. Devletlûlerimiz ise kararın gereğini ifa etmek yerine tazminat ödemeyi tercih ediyor.
Devlet memurunun keyfi hareketinden dolayı ödenen bu tazminatın bütçeye yük olarak gelmesini engellemek amacıyla ilgililere rücû edilmesi lâzım. Oysa sıra rücuya geldiğinde, hem de Anayasaya rağmen, işler sarpa sarıyor. Neden?
Zira “nasıl olsa hesabını soran yok” ya da “müsait ense çok”!
OHAL meraklılarına duyurulur.