"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şirket-i akliye ve meşveret

Ahmet BATTAL
03 Mart 2015, Salı
Eleştiriye açığız, öyle de olmalıyız. Eleştirilerinizi bekliyoruz.

Bazıları bize fikirlerimizden ya da tutumlarımızdan dolayı sataşıyorlar. Ama fikrimizi eleştirmekle ve alternatiflerini ortaya koyup gerekçelerini söylemekle yetinmiyorlar. Üzülüyoruz. 

Bazıları niyetimizi sorguluyorlar. Daha ziyade üzülüyoruz. 

Zira niyet içe ait bir meseledir. Niyet için ancak iyi dilek ve tavsiyede bulunulur. Kimseye “senin niyetin kötü” denmez. Ancak “benim niyetim iyi, seninki de iyi olsun” denebilir.

Bazıları mutlaka ikna etmek üzere eleştiriyorlar. İkna edememişlerse kötü niyet atfediyorlar.  

Onlara diyoruz ki; “Sizinki fikir, tamam. Ama cancağızım sizinki fikir de bizimki patlıcan mı?”

Hem dünyada herkes bir fikirde olacak olsaydı kafalarımıza ve kalplerimize ne gerek vardı ki!

Hatta midelerimiz bile farklı şeyler isterken, akıllarımızın aynı malzemeyle ve aynı biçimde çalışmasını ve aynı neticeleri üretmesini istemek de neyin nesi?

Aynı malzemeyle netice üretmeye çalışan akıllar ortaklaşa karar alır ve elbirliğiyle iş yapar. 

Buna şirket-i akliye denebilir. Bu şirket ortak aklı oluşturur ve ortaya çıkarır. 

Mesela sosyal meselelere ve dine hizmet problemlerine Risalelerden çözüm bulmaya çalışanlar aynı şirket-i akliyeye dahildir. 

Asırlar ve kıt’alar bile meşveret etmeli denildiğine göre aynı çağın çocukları elbette her türlü ve her biçimde meşveret edebilmeli.

Ama ölçek, malzeme ve nirengi noktası farklı ise her konuda ortak noktaya ulaşmaya çalışmaya ve zorlamaya gerek yok. 

Mesela kimi metreyle giderken, kimi kilo üzerinden giderse ortak sonuç alınamaz. Ya da kimi meridyenden giderken başkaları paralelden giderse ortak noktaya varılamaz. 

Bu açıdan, farklı mihenklerle meşveret edenlerin birbirine öğretebileceği en iyi şey meşveret usulü konusundaki gelişmeler. 

Yani netice ve fikir transferi yapılamasa da usul ve metod transferi yapılabilir.

Daha güzeli görüp tatbik ya da taklit etmeyen ya cahildir ya da sadık ahmaktır. Zira ilim ilimdir ve bu sebeple kıymetlidir, nerede olursa alınıp kullanılmalıdır. Meşveret metodu da bir ilimdir, dolayısıyla taklit hem caizdir, hem de lâzımdır.  

Okunma Sayısı: 2079
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    3.3.2015 09:38:21

    yirmi altıncı sözde şöyle bir cümle geçer;''Her bir insanın hakikatı,birer ismin nuruna dayanır ve hakikatına istinad eder.''insanların farklı yaratılışlarının hikmeti bu cümlede anlaşılıyor değil mi?Demek ki her bir insan, ayrı bir ilahi ismin nurunun tecellisidir.Ayrı bir dizgidir.Ayrı bir baskıdır.Böyle olunca;zevkleri,hisleri,zekası,kabiliyetleri,eğilimleri,bakış açıları v.s. sıda farklı farklı olur.Tek tip insan isteyenler,hem demokrat olamaz,hem de hür düşünce sahibi değiller.Bunlar belli ideolojilere angaje olmuş,tarafgirlik marazıyla zihinleri malüldür.Onun için bu tip zihniyete sahip olanların dünyasında,ortak akıl,meşveret,prensip,kaide,hak,hukuk,farklı bakış açıları gibi değerli kavramlar yoktur.Bunlara,his,heves,tarafgirlik,şahsi arzular hakimdir.Bunların etkisi altındadırlar. Onun için bunların tenkitlerinin bir kıymeti harbiyeleri yoktur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı