Gıybetin ne olduğunu biliyoruz: Birisinin davranışı hakkında, gıyabında, “duysaydı darılacaktı” diyeceğimiz şekilde konuşmak gıybettir.
Hastalıktır. Günahtır.
Siyaset meraklılarında ve siyasetçiler arasında bu hastalık çok yaygın.
Cahil insan bunu yaparsa üzülür geçeriz.
Ama bu işi, fikirlerini çok kuvvetle savunduğunu söyleyen ya da düşünen bazı müfritler yaparsa, hem de parti taassubu adına yaparsa “eyvah, bu adam bu hareketiyle toplumsal dokuyu bozuyor” deriz, korkarız.
Zira insanlar onları örnek alır. Kendi ardından başkalarını uçuruma sürükleyen mesuldür.
Fikir sahibine düşen, fikir savunması yapmaktır. Fikir tartışması yerine gıybet yapan insan, aslında nefsine yeniliyor ve kendi kendisine oyun oynuyor demektir. Şöyle ki;
Bediüzzaman Uhuvvet Risalesi isimli temel eserinin gıybetle ilgili son kısmı olan Hatime’sinde şöyle diyor:
“Gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri (kullandıkları) alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis (şeref-onur) sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez (kullanmaz).”
Sonra da Nâsıf el-Yâzicî’nin Şerhu Divani’l-Mütenebbî’sinden muhteşem bir beyit veriyor.
Meali şöyle: “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.”
Neden?
Çünkü gıybet hasmını ya da rakibini arkasından vurmaktır. Bunu yapmayı da ancak zayıf ve alçak ve aşağılık insanlar hazmeder ve kendisine yakıştırır.
Tezvirata gelince…
Anadolu’da “müzevirlik” diye bilinen şey de aslında gıybetin bir türüdür.
Tezvirat kötülemedir, karalamadır. Hakperest olmak yerine nefisperest olmaktır.
Hakka taraftar olmak yerine nefsine hisse çıkarmaktır.
Başkasını-rakibini yutmakla beslenmektir.
Particilik taraftarlığını abartıp tarafgirliğe dönüştürmektir.
Amigolukla yetinmeyip holiganlık yapmaktır.
İster nefsanî zevki için, isterse de makam, şöhret veya para için yapsın.
Yapan yanlış yapıyor. Bizden de cemiyetten de uzak olsun.