Son yazımızda tecdidin aslında vahyin tazelenmesi olduğunu ve her asırda ilham muhatabı şahıslarla ve ilham mahsulü eserlerle sürdürüldüğünü yazdık.
O halde şunu soralım: Son müceddid (tecdit edici) olan Risale-i Nur neyi tazeledi?
Herkesin kabul edeceği üzere, son üç yüz yılda, sanayi devriminin de ürünü olarak, genelde bütün dünyada din algısı üzerinde ve özelde de İslâm dünyasında İslâm algısı üzerinde ciddî bir tahribat var.
Üstelik bu tahribat, bilhassa İslâm dünyasında, görünüşte iyi niyetli bir kavram olarak ortaya atılan ve adına “reform” denilen perdenin altında yapılan bir yıkım.
Hem iman dairesinde, hem de hayat ve ahlâk dairesinde ve hatta hukukta ve adalet dairesinde ciddâ bir yıkım var.
İşte müceddid olarak Risale-i Nurlar, bu tahribatı tamir etmek için var.
Aklına güvenerek reformculukla başlayıp işi yeni din icat etmeye kalkışmaya kadar vardıran Babür Sultanı Ekber Şah’ın Hint Yarımadası’nda üç yüz yıl önce yaptığı tahribat ile Osmanlının son döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılmış olan tahribat neredeyse aynıdır.
Dolayısıyla müceddid İmam-ı Rabbanî’nin Hindistan’da SerHind’den başlayarak yaptığı tamirat ile müceddid Risale-i Nur’un Barla’dan başlayarak Osmanlı ve İslâm mülkünde ve giderek bütün Dünya üzerinde yaptığı tamirat da aynıdır.
Risale-i Nur’un bizce en büyük tecdidi, sanayi devriminin yeni kurum ve kavramlarını doğru okuması ve bu meyanda yeni bakış açıları ve müesseseler geliştirmesidir.
Sanayi devrimi kurumlarının en başta geleni tüzel kişi (hükmî şahıs, şahs-ı manevî) kavramıdır.
Bediüzzaman dinsizliğin şahs-ı manevîsini keşf ve teşhis etmiştir. Daha da önemlisi bu şahs-ı manevînin karşısına şahs-ı manevîler çıkarmak gerektiğini tesbit etmiştir.
Bu kapsamda Bediüzzaman sarsılmaz iman için “şahıs evliya”dan “heyet evliya”ya geçiş gerektiğini tesbit etmiştir.
Zira günümüzün iletişim illüzyonları ile şahıs evliyalar her zamankinden daha çabuk gözden düşürülebilmekte ve ümmet öndersiz bırakılarak moraller bozulabilmektedir.
Aynı şekilde Bediüzzaman ittihad-ı İslâm için “şahıs halife”den “heyet halife”ye geçişin şart olduğunu tesbit etmiştir.
Zira günümüzde İslâm ülkelerinden birinden çıkacak bir karizmatik lider ya derhal alaşağı edilir ve gözden düşürülür ya da yönlendirilir ve faydadan çok zarar verir.
Oysa meşverete dayalı mütesanid heyetler biçiminde çalışan tüzel kişilikler, ittihadın sağlam temel taşları olurlar.
Şahıs halife ve şahıs evliya arayışını sürdüren “mazi evlâtları”nın kulakları çınlasın...