"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Terör örgütü üyeliğinde kastın ispatı

Ahmet BATTAL
31 Mart 2018, Cumartesi 00:03
Terör örgütüne üyelikten açılan dâvâlarla ilgili olarak aslında bilinen, ama baştan itibaren maslahatçılık fetvasıyla görmezden gelinen bir temel kuralı öteden beri söylüyoruz: Bu suç ancak kasten işlenebilir. Kast yoksa suç da yoktur.

Bir kişiye mahkemece baştan itibaren terör örgütü olarak kurulmuş olan bir örgüte üye olmak suçundan ceza verilebilmesi için, bu kişinin, üye olduğu yapının terör örgütü olduğunu bile bile üye olduğu ve üye kaldığı savcı tarafından delilleriyle ispat edilebilmeli. 

Aynı şekilde, sonradan terör örgütüne dönüştüğü iddia edilen bir dinî ya da dünyevî cemaate mensup olan kişiye, bu dönüşümden sonra üye olduğu veya dönüşümden sonra da üye kaldığı gerekçesiyle ceza verilebilmesi için de bu dönüşümü “bildiği” iddiası yine delilleriyle tam olarak ispat edilebilmeli.

Bu bakış açısını yansıtan bir mahkeme kararına nihayet ulaştık ve ümitlendik. 

Samsun 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 48 sanıklı 2018/96 karar sayılı uzun gerekçeli kararında konuyla ilgili teorik bilgi olarak şu doğru cümleler yer alıyor:

***

Genel kasıt yeterli değildir. Özel kasıt ile işlenilen bir suçtur. Fail, örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlama kastıyla hareket etmelidir. …

Silâhlı örgüt üyeliği, örgütün amacını gerçekleştirinceye kadar uzun süreli faaliyetleri gerektirdiğinden somut olaydaki özelliklere göre kişinin konumunun örgüt üyesi sayılmasını gerektirecek boyuta ulaşıp ulaşmadığının ispat ve belirlenmesi gerekmektedir.

Bu suçun manevî unsurunu örgütün belli amaçlarını silâhlı olarak gerçekleştirme gayesini (özel kastı) bilerek ve isteyerek örgüte girme iradesi oluşturduğuna göre herhangi bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde failin bu özel kastının dosyadaki kanıtlarla hukuken belirlenmesi gerekir. Failin örgüt gayesini benimsemiş olup olmadığı derunî bir nitelik arz ettiğinden bu durumun kanıtlanması, ancak iradenin bir dışa yansıması olan hareketleri ve bunu bilen bir tanık anlatımı veya aynı kanaati verebilecek kanıtlarla anlaşılabilir. Bu özel kastın dosyadaki kanıtlarla hukuken belirgin olması gerekir. Sanığın örgütün gayesini benimsediğini açığa çıkaracak nitelikteki hareketlerinin saptanması gerekir.

***

Karardaki bu ifadeler örgüt suçlarında önemli bir ayrım olan “amaç suç-araç suç” kavramına açıkça yer vermemekle birlikte dolaylı olarak bu ayrımı da nazara alıyor. Bu açıdan da önemli. 

Bu ayrım yönünden bakalım: 

Bir kişinin, bir cemaate “cemaat zannedip girmesi” ve cemaat zannetmeye devam ederek üye kalmaya da devam etmesi halinde terör örgütü üyeliği kastı yoktur, üyelik eyleminde suç niteliği yoktur, cezalandırılamaz. 

Buna karşılık bir kişinin bir terör örgütüne bu yapılanma için amaç suç olan -ve elbette silâh gerektiren- “darbe” işini “hedefleyen bir örgüt” olduğunu bile bile girmesi veya bu örgütün sonradan darbeci bir örgüt haline geldiğini bildikten sonra da üye kalmaya devam etmesi halinde ise suç işleme iradesi yani kast var denilebilir. Durum şüpheden uzak biçimde ispatlanabiliyorsa sanığın cezalandırılması hukuka uygun olmuş olur. 

İşte bu aşamada işler çatallaşıyor. 

Zira bir sanığın darbeci terör örgütü üyeliğinden cezalandırılabilmesi için bu kişinin örgütün darbe niyetinden ve hatta darbe hazırlığından haberdar olmuş ve buna rağmen bağlılığını sürdürmüş olması gerekiyor. 

Oysa -yukarıdaki karar dahil- görebildiğimiz kararların çoğunda, sayılıp dökülen ve mahkûmiyet için yeterli görülen deliller, sanıkların üye oldukları örgütün darbe planladığını bildiğini gösteren deliller değil, sadece “hiyerarşik yapıya sahip bir cemaate mensubiyetini” gösteren deliller durumunda. 

Yani kararlar kanuna aykırı olduğu gibi kendi içinde de çelişkili. 

Bu sebeple diyoruz ki bu mahkûmiyet kararları eninde sonunda bozulacak. Hak sahipleri ömürleri varsa haklarını -kısmen de olsa- geri alacaklar. Ama bu arada, olan oluyor. 

Ne oluyor? 

Zalimlerin ve zulme sessiz kalanların ahireti perişan oluyor. Mazlûmların da devlete itimadı ve adalete itikadı sarsılıyor. 

Okunma Sayısı: 11189
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan unlu

    31.3.2018 13:59:24

    Allah razi olsun, mevcut bilincli sacmaligi gayet guzel ozetlemissiniz.

  • alper genç

    31.3.2018 11:19:38

    Değerli Hocam; doğruya doğru eğriye eğri dediğiniz için, herkesin korktuğu bir zamanda bir yıldız gibi İslamın temel direklerinden adaleti savunduğunuz için Allah razı olsun. Fakülteden öğrencinizim. Derslerinizi ilgiyle takip ediyordum, yazılarınızı da ders gibi okuyorum. Öğretmenlik belli zamana hapsolmadığını sizden öğrenmiş oldum. Beşerden umudum kalmadı, adaleti Rabbimin katından bekliyorum. Hürmetler

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı