Son yazımızda Kürt abilerimize ve kardeşlerimize “evi bölme, vatanı parçalatma” dedik. Bunu demek güzel.
Ama galiba daha önemlisi bu hususta Türk kardeşlerimize söylenmesi gerekenler.
Tam zamanında ve tam yerindeyiz: Türk milliyetçiliğinin garip katışıksızlığının acaip bölgesi Karadeniz’deyiz.
Başlıktakini söylemeliyiz, söylüyoruz.
“Türk kardeş, sen de lütfen pastayı bölüş. Mutluluğu, serveti, kardeşliği... paylaş.”
Yıllardır Güneydoğulu vatandaşlarımız Kürtler ve Araplar Karadeniz’e fındık toplama işçiliğine gelirler.
Onlarla ilgili olarak Karadenizli arazi sahipleriyle bir anket yapar ve sorarız: Memnun musunuz?
Verdikleri cevap genellikle şöyle:
“Bize gelen Kürtler diğerleri gibi değil, iyi insanlar.”
Yani demiş oluyorlar ki, “Kürtlerde kötü insan daha çok, ama biz şanslıyız, bize gelenler iyileri”.
Herkes “iyi Kürtler”i tanıyorsa bu “kötü Kürtler” (!) nerelerdeler?
Garipliği görüyor musunuz: Bu cevapları verenler aslında Kürtleri temize çıkarmak istiyorlar. Çıkarıyorlar da. (Zaten Kürtler de temiz ve namuslu insanlar).
Ama sıra tarife gelince zihin dünyalarındaki bir hatalı yargıyı ele veriyorlar.
Bu önyargıyı kırmanın çaresi nedir?
Çare, eşitliksizlik ve hatta sömürü temeline dayalı iş ilişkisi kurmaktan vazgeçmek ve kalıcı komşuluk yapmaktır.
Güneydoğulular, İstanbul’da ve kısmen diğer bölgelerde mal mülk sahibi oldukları gibi Karadeniz’de de bağ bahçe sahibi olmalılar.
Serveti, manzarayı, güneşi, yağmuru ve mutluluğu paylaşmalılar.
Bediüzzaman ne güzel söylemiş: “Komşuluk dostluğun komşusudur.”
Komşu olalım ki dostluk pekişsin. Paylaşmayı bileşim ki komşuluk olsun. İşte bu yüzden başlıktaki teklifi yapıyoruz.
Biz bu teklifi daha önce de yaptık. 30 Ağustos 2012 tarihli “Kardeşlik Projesine Katkı” başlıklı yazımıza bakılabilir.
Bir facebook okuyucumuz pastayı adil bölüşmeye de katkı yapacağına inandığımız demokrasi konusundaki yaklaşımımızı eleştiriyor.
Genel yaklaşımı da şöyle: “Demokrasi ikiyüzlülüktür. Eğer demokrasi özgürlükse neden demokrasi var denilen yerlerde Müslümanlar özgür değil? Eğer demokrasi adaletse, neden biz adalete sahip değiliz? Eğer demokrasi eşitlikse neden biz eşitliğe sahip değiliz?”
Oysa bunlar, İslâmî değerlerle canlandırılmamış ölü bir vücuttan ibaret olan bir demokrasiye yöneltilen haklı şikâyetler.
Çare, ideal ve gerçek demokrasi ve meşrû hürriyet.
Zaten biz de onu istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz?