Milletin yarısı –cebindeki yangını unutursa ve unutunca- leylim ley...
Öbür yarısı ise akıllılıkla delilik arasatında sıkışmış.
Hele Ankara’dakiler, külliye kıskacındaki bürokrasidekiler…
Küllokrasidekilerin en büyük derdi, kendilerinin aslında “…öcü” olmadığını anlatabilmek. Zira son on altı senedir çoğu dindar ya da dindar görünmek zorunda ve dolayısıyla dinî cemaatlikten terör örgütlüğüne terfi etmiş olan cemaatle de yolları bir biçimde kesişmiş ya da elleri bir biçimde sıkışmış.
Harıl harıl ispata çalışıyorlar…
Dille; “vallahi, billahi, tallahi”lerle.
Halle; kendilerinden daha riskli durumda olduğunu bildikleri kişilere selâmı gerdan sayıp kırarak, onlarla karşılaşmayı görmezden gelip köşeyi kıvırarak, sohbeti ise mevzunun ortasındaki kuyunun yanından sıyırarak…
Hele korkanlar… O kadar şaşkınlar ki!
Hani meşhur fıkra var ya… Adam kendisini darı zannediyormuş ve her tavuk gördüğünde “eyvah şimdi bu tavuk beni yiyecek” deyip korkup siniyormuş.
Doktor adamı tedaviye almış. Sürecin bir yerinde sormuş: “Tamam mı, anladın mı artık darı olmadığını?”
Adamın cevabı, o ürkek, korkak, çekingen ve hatta kıvırgan ve sürüngen durumundaki yüzde ellinin halini anlamak için kafi: “Ben anladım darı olmadığımı. Ama tavuklar da biliyor mu benim darı olmadığımı. Orada şüphem var!”
Ey bu fıkradaki tavuk hükmündeki yüksek savcılar, yüksek hâkimler…
Artık netleştirin kafanızı ve içtihadınızı. Kime terörist denilemeyeceğini netleştirin.
Netleştirin ki zavallı insanlar terörist sayılarak güme gitme ihtimalinden korkan darı gibi oraya buraya yuvarlanmaktan kurtulsunlar.
Bu arada, örgüt üyeliği dâvâlarında önemli bir iyileşme basamağının aşıldığını da duyuralım.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı ve örgüt üyeliğinden verilmiş bir mahkûmiyetin bozulmasını talep eden bir tebliğnamenin giriş kısmı aynen şöyle:
“Sanığın dâvâ dosyasına yansıyan sosyal ve ekonomik durumu nazara alındığında, yasadışı FETÖ/PDY terör örgütüne mensubiyetini gösterecek, kendisinde bulunması olağan olan ve beklenen delillerden olan ByLock uygulamasını kullanmadığının ve yasadışı terör örgütü elebaşısının ikamet ettiği ABD eyaletine seyahatinin tesbit edilemediğinin anlaşılması karşısında, FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören, fakat sözde meşrûiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimini vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, sanığı(n) katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiğinin, onun bir parçası olmayı istediğinin ve katılma iradesinin devamlılık arz ettiğinin ve savunulduğunun aksine sanığın FETÖ/PDY terör örgütünün Türkiye genelindeki uyguladığı vizyon çalışmasının kurbanı olarak oyuna getirilmediğinin ispatı gerekmektedir.”
Bizim bu ferahlatıcı cümlelerden anladığımız şu: Dikkat edelim, her darı sandığımız darı değildir!
Darısı, darı olmadığını bilen ve ispat etmeye (!) çalışan diğer masum mağdurların ve bilhassa ByLock’taki mesaj içeriklerinin somut suçu gösterip göstermediğine bakılmaksızın sadece “kullanıcı” denilerek mağdur edilenlerin başına.