Bugün iki haber verelim ve yoralım.
Önce birinci haber:
Erdoğan tarafından 2017 Aralık ayında istifa ettirilen İstanbul Esenyurt belediye başkanı Necmi Kadıoğlu’nun yerine seçtirilen Ali Murat Alatepe “Şehitleri Anma Etkinliği”nde şunları söylemiş:
“Tayyip Erdoğan demişken. … umuyoruz ki onun yaşı 2023’e yetecek. Ha 2053’te de şöyle piri pak bir dede olur, başımızda olur burayı yönetir, bize hâlâ bilgisini birikimini aktarır, çünkü bir dünya lideri o. Ömründe eğer bir sıkıntı olacaksa, alsın benim ömrümden koysun ömrüne gıkım çıkarsa adiyim. Bizim ona çok ihtiyacımız var, ümmetin ona çok ihtiyacı var, Esenyurt’un Tayyip Erdoğan’a çok ihtiyacı var. Esenyurt’un hiçbirimize ihtiyacı yok, ama Tayyip Erdoğan’a ihtiyacı var. Niye var? Burayı kaybedersek Kudüs’ü kaybederiz hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslâm’ı kaybederiz, Mekke’yi kaybederiz. Onun için ona ihtiyacımız var. Onun için ona buradan desteği göndermek zorundayız.”
Bu cümlelerden ne anlaşılması gerektiğini bulabilmek için erinmedik, üşenmedik, internetten bulduk ve konuşmanın videosunu da izledik. İzledik ki vurguları ve mimikleri de izleyelim de konuşmanın manasını tam anlayalım. Ama heyhat, anlayamadık.
Başkan’ın Erdoğan hayranlığına ve kendi ömrünü lideri için feda etmesine kimsenin itirazı yok ve olamaz. Bu bir duygudur, coşar veya koşar…
Ama başkanın Mekke koruyuculuğu ve kafasında kurgulayıp gaza ve hatta gazaya vesile yaptığı Türkiye-Mekke ilişkisi ya da Esenyurt-Mekke ilişkisi dediği gibi midir?
Dediği gibi olsa bile bunu böyle söylemesi dini siyasete alet etmek sayılır mı?
Vicdanınıza…
İkinci haber:
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçtirilen Mustafa Tuna, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda belediye başkanlığına aday olup olmayacağı sorusuna şöyle cevap vermiş:
“Benim prensibimde aday olunmaz, aday gösterilir… Aday gösterilme durumu olursa, bana verilen görevi ben sonuna kadar en güzel şekilde yapmaya gayret ederim. Ne iş olursa olsun. Şu anda bulunduğum şekil ve şartlarda ne görevim varsa hiç ölmeyecekmiş gibi ciddî anlamda işlerime sarılırım. Yarım saat sonra da ölecekmiş, ayrılacakmış gibi de hazır olurum. … Birçok hesap yapanlar vardı, sonuçlarının ne olduğunu kendileri de, kamuoyu da gördü. Dolayısıyla bu işler hesap işi değil nasip işidir. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, partimizin yetkili kurulları nasıl bir görev verirse biz o görevi lâyıkıyla yerine getirmenin gayretinde oluruz. Bana afiş asma görevi verirlerse o görevi de yaparız. Bizim partideki ve siyasetteki anlayışımız budur. Böyle bir şeyi isteyip istememenin bir anlamı da yok. Böyle anlamsız şeyler de bir teknik adam olarak bana uymaz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı büyük bir onurdur. Bizim bu görevi hakkıyla yerine getirmenin gayreti içerisinde olmamız gerekiyor. Adaylıkta hesap olmaz, doğru da değil. Hesap yapılırsa tutmaz. Hesabını, hesap gününe göre yaparsan Allah yardım eder. Allah yardım ederse de gerisi tamam. Başkasına gerek yok.”
Esasen bu konuşmada da yeni bir şey yok. Bilinen “liderci yapı”nın basit bir ikrarı. Demokrasinin nereden nereye geldiğini ve halen nerede olduğunu gösteren temiz bir örnek.
Haberiniz olsun istedik…