"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yöneticinin dindarlığı kul hakkı yememektir (2)

Ahmet BATTAL
20 Ocak 2018, Cumartesi
Son yazımızı şu cümlelerle bitirdik:

Ey Mebuslar! Diyanetin ön şartı olan adalette de önder olunuz ki “dindar” olasınız. Aksi halde mesulsünüz.

Bazılarının aklına gelebilir: Milletvekili adalette nasıl önder olabilir? Hâkim değil ki?

Olabilir ve olmalı. Zira hâkimlerin ve amirlerin amiri kanundur. Kanunun sahibi ise millet ve vekilleridir. 

Hâkimlerin ve amirlerin kanunsuzluklarını da eksiklerini de görüp yeni kanunlarla takviye ve tesviye edecek olan yine millet ve vekilleridir. 

O yüzden milletvekilleri “ehl-i hall ve akd”dir ve onların önderlikleri veballidir. 

Bediüzzaman 1950’lerde Demokrat Parti iktidarını ikaz etmek ve yanlış yapmasını önlemek amacıyla Menderes’e yazdığı bir mektubunda şunları söylüyor: 

İslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasîsi şu hadîs-i şeriftir: “Seyyidül kavmi hâdimuhum (kavmin efendisi ona hizmet edendir)” hakikatiyle, memuriyet bir hizmetkârlıktır; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm (zorbalık) âleti değil... Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin zafiyetiyle (kulluk bilincinin zayıflığıyla) benlik, enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp bir hâkimiyet ve müstebidâne bir mertebe tarzına getirdiğinden, abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi, adalet, adalet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve hukuk-u ibad da (kul hakkı) zîr ü zeber (yerle bir) olur. Hukuk-u ibad (kul hakkı), hukukullah (Allah’ın hakkı) hükmüne geçmiyor ki hak olabilsin. Belki nefsanî haksızlıklara vesile olur.”

Demek ki neymiş?

Siyasetçiler, bürokratlar, hâkim ve savcılar, yetkilerini ve makamlarını zulüm ve istibdat için kullanırlarsa bunu iyi niyetle ve hatta ibadet düşüncesiyle de yapsalar hakikatte öyle olmazmış. Yaptıkları şey “zulüm” olmaktan çıkmazmış. 

Gerçekten, kul hakkını korumakla görevli olan yöneticiler aksine kul hakkı ihlâli yaparlarsa bunu iyi niyetle ve yüksek hedef ve idealler için de yapsalar sonuç değişmez. 

Hiç kimse “Ben Allah’ın hakkı için bir kulun hakkını elinde aldım, onun hakkını ona sormadan feda ettim” diyemez, demeye kalktığında dine hizmet etmiş olmaz, Allah’ın rızasına uygun bir iş yapmış da olmaz, sadece nefsinin oyununa gelerek haksızlık yapmış ya da haksızlığa vesile olmuş olur. 

Bugünkü AKP’yi 1950’lerin Demokrat Partisi sayan dostlarımız bu dersleri acaba AKP’nin ileri gelenlerine verebiliyorlar mı? 

Değil, ama birilerine göre Yeni Asya “muhalif” sayıldığı için dersi ve nasihati tesir etmiyormuş. (Ne demekse!) 

O zaman, ey “muhalif olmayan (!)” dostlar. Bari siz nasihat edin de sizinki tesir etsin. 

Sizin nasihatinize de tesirine de biz “muhalifler(!)” engel olmuyoruz ya. 

Ya da bizim varlığımız sizin nasihatinizin tesirini kırmaz ya. 

Haydi siz anlatın/dinletin bu doğruları iktidardaki kudretlilere! Zulüm bitsin de varsın sizin sözünüzle bitsin. 

Alkışı da sizin olsun, duâsı da. Kıskanmayız. İmrenmeyiz bile. Biz de duâ ederiz. Haydiyin, nasihat başına…

Nasihatiniz yine de tesir etmiyorsa kabahati bizde aramayın. Ya kendi elinize bakın ya da muhatabınızın kalbine ve niyetine!

Okunma Sayısı: 4073
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı