Cumhurbaşkanı adaylarından biri ve Erdoğan’ın da kıdemli rakibi durumunda olan Selahattin Demirtaş’ın tutuklu iken TRT’nin seçim propagandası imkânlarından yararlanması ile ilgili olarak geçen hafta Erdoğan 24TV’deki canlı yayında şunları söyledi:
“Ben arkadaşlara da onu söyledim. Bırakın, mağduriyet imkânını onlara vermeyin. Yüksek Seçim Kuruluyla görüşün, gitsinler orada cezaevinde çekimini yapsınlar, zaten bunlar canlı yayın değil, malum…”
İktidar medyası bu haberin bu kısmını görmezden geldi. Muhalif gazeteler ise bu konuşmayı “Erdoğan’dan YSK’ya talimat”, “Demirtaş’a sansür” gibi başlıklarla duyurdu.
Erdoğanseverler bu değerlendirmeyi haksız ve yanlı buldu. Normaldir. Muhabbet ve rıza nazarıyla bakan kusur görmezmiş.
Ama Erdoğanseverler bununla yetinmeyip, muhalefeti, gizli kusurları da açığa çıkartan ve hatta olmayan kusurları var eden bir garazkârlıkla hareket etmekle itham ettiler.
Ama seçimleri izleyen hür dünya objektif gözle bakıyor. Ve bu beyanların ne anlama geldiğini de çok iyi anlıyor.
Bu beyanların anlamına geçmeden önce sistemi hatırlatalım.
Anayasa gereğince seçimler yargı denetimi altında yapılır. Bu iş yargılama faaliyetlerinden değildir ama yargının kendisine has bir yetki ve görev alanıdır. Kural gereği, seçim işlerinde ve bilhassa seçim günü, memleketi yargı kontrolündeki seçim kurulları yönetiyor sayılır.
Yargı bu faaliyetinde Anayasa ve seçim kanunları ile diğer ilgili mevzuata göre kendi icraatını kendisi yapar. Yapılan düzenlemeler daima genel ve soyuttur. Kişiye özel ya da partiye özel “kural” olmaz. Ancak “karar” olur.
Kurul, bu kuralları oluşturma işinde kimseden talimat almaz. Kurallardan kararlara ulaşma işinde de kimsenin tavsiyesine ihtiyacı yoktur.
Kuruldaki siyasi parti temsilcilerinin de yetkileri sınırlıdır. Kurulun kararlarına sınırlı biçimde etki ederler. Bu etki de oy kullanma, itiraz etme gibi işlerdir. Yoksa kurulun propaganda ve benzeri işlerinde yapacağı tercihleri etkileme veya yönlendirme biçiminde değildir ve asla olamaz.
Dolayısıyla bir parti genel başkanı Kurulun icraatıyla ilgili olarak ancak bir teklifte bulunabilir.
Bu prensipler ışığında bakıldığında Erdoğan’ın “Arkadaşlara söyledim, Yüksek Seçim Kuruluyla görüşün ve şöyle değil de böyle yapılsın” şeklindeki beyanı maalesef bu seçim dönemi ve gelecek adına çok talihsiz bir beyan olmuştur.
Yasama ve yürütmeye ve hatta yargıya hakim olan bir tek adamın seçim sistemine ve sürecine de tek hakim olduğu ülkede sistem de yoktur, demokrasi de…
İşte hür dünya bize haklı olarak ve bu kötü görüntü sebebiyle şüpheyle bakıyor.
Anlaşıldı mı? T A M A M mı?