"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yüzde altmış yetmiş barajı (2)

Ahmet BATTAL
08 Kasım 2014, Cumartesi
Son yazımızda, Bediüzzaman’ın, dindarların siyaseti dine alet etmeye muvaffak olabilmesi ve bu maksatla bir partide kümelenebilmesi için önce halkın yüzde altmış yetmişinin “tam mütedeyyin” hale gelmesini gerekli görmesinin sebebini ele aldık.

Yazımızı şu cümlelerle bitirdik: “Bediüzzaman siyasette dindarların bir grup oluşturarak öne çıkması için halkın salt çoğunluğunun dindarlığını dahi yeterli görmüyor, vasıflı çoğunluğun tam dindarlığını şart görüyor. “Peki bu vasıflı çoğunluk barajı başka hangi alanlarda geçerlidir? “Meselâ hizmet metotları konusunda da bir ipucu ya da halatbaşı verir mi?”  Bu iki soruyu şöyle de ifade edebiliriz: Halkın her kesiminin yüzde altmış yetmişi tam dindar olmadan dindarlar partileşemez, tamam, başka neler yapılamaz, yapılmamalı?

Bugün bu soruları cevaplandırmaya çalışalım. Meselâ dindarların oranı henüz yüzde elli bile değilken dindarların siyasî iktidarı bir biçimde elde etmiş olması “başarı” olarak kabul edilebilir mi?

Her şeyden önce, bu başarı, demokratik yarışma ve temsil anlayışına uygun ve gerçek bir başarı değildir. Zira demokratik temsil açısından bakıldığında bir uyumsuzluk vardır.  “Seçmen kendisi dindar olmasa da yöneticisini dindar görmek ister, dolayısıyla burada bir zıtlık yoktur” diyemeyiz. Zira yöneticiyi dindar görmeyi istemek ile dindar siyasetçiyi iktidarda görmeyi istemek arasında bir fark var. Siyaset yarışında dinin ve dindarlığın kullanılması ciddî bir risk. Dini siyasete –istemese de- alet etme riski. Kanaatimizce bu iktidar hali siyaseten bir başarı sayılsa da dinî açıdan gerçek bir başarı değildir. Aksine fertlerin din ve dindarlık algısını negatife çevirebilir. Daha da önemlisi fertlerin dindarlaşma isteğinin samimî olup olmadığı açısından da sürekli bir sorgulama alanı açar ve risk oluşturur. O halde halkın yüzde altmış yetmişi dindar değilken iktidarın “dindarların elinde” olması, iktidarın “meşrû yarışla hak edilmiş” olmadığı iddiasını gündeme getirir. Hatta aksine, yarışta dindarlığın kötüye kullanıldığını ve bu iktidarın “haksız rekabetle elde edilmiş” bir iktidar olduğunu gösterir.

 Diğer bir soru: 

Halkın yüzde altmış yetmişi tam dindar değilken, “hizmet namına” denilerek devlet bürokrasisini ele geçirmek gibi bir gayretkeşliğin içine girilebilir mi? 

Kanaatimizce bu halde de halk ile bürokrat arasında dinî algı yönünden ciddî bir uyumsuzluk olacaktır.  
Zira bürokratın dindar olması ile dindarın bürokrat olması arasında çok açık bir fark vardır. Bürokratın dindar olması, “herkesle beraber ve herkes kadar” dindarlıktır. Dindarın bürokrat olması ise devleti elde etmeye yönelik bir projenin sonucudur.

O halde özetleyecek olursak;

Dindar olmayanların çoğunlukta olduğu bir toplumda dindarların bir partide kümelenerek iktidar olması siyaset kurumu ile toplum arasında bir çelişkidir. Aynı şekilde dindar olmayanların çoğunlukta olduğu bir toplumda dindarların bürokraside kümelenerek bürokratik iktidarı ele geçirmesi de devlet bürokrasisi ile toplum arasında bir uyumsuzluğa işaret eder. Dinî yönden bu zıtlığın riski faydasından çoktur. Nitekim günümüzde yaşanan bazı hadiseler de “halkın reyiyle, ama aslında halka rağmen” iktidar olan dindar siyasetçinin, halka rağmen mevki ve mevzi elde eden dindar bürokratla kavgası olarak tarif edilebilir. 

(Ayrıntıyı merak edenler 21.10.2014 tarihli ve “Nur-topuz denklemi” başlıklı yazımıza bakabilirler)

Okunma Sayısı: 2141
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ali yeşilkaya

    8.11.2014 14:52:02

    hocam çok kıymetli ve tam da bediüzzamanın mantık hakimiyetine uygun bir değerlendirme olmuş. iki ekleme yapmak isterim: 1-bence bahsedilen mektupta ki ana tema yüzde oranı değil,terbiye-i islamiye ve tam mütedeyyin kavramıdır.zira namaz kılan ve cemaatlere müntesip olan ve hatta nurcu olan nice mütedeyyin kardeşlerimiz var ki, devletçi zihniyetle,hırsızlık ve kanun tanımamazlığa bahaneler uyduruyor. vela teziru düsturunu aklına bile getirmiyor.yalanın ve istibdadın nasıl bir zehir olduğunu okuduğu halde dindar iktidar paranoyasıyla her türlü yalan ve baskıya kılıf uyduruyor. 2-bırakın herhangi bir dindarı veya nurcuyu,cemaatimizin içerisinde dahi yazınızdaki ince mantık örgüsünü, 'seçimle gelmiş iktidarı içine sindirememek' olarak algılayacağına emin olduğum çok 'vasıflı' bir çoğunluk var.sizce 'mantık fukaralığı' tam mütedeyyin manasının parçasımıdır?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı