Halkımızın ve elitlerimizin büyük çoğunluğunun dinî konularda desteğe ve nasihatçiye ihtiyacı var.
Nasihat kapasitesine sahip ehil insan sayısı ise oldukça az. İnşallah çoğalsın. Meselâ…
Yarı resmî durumda olan -ve özerk olmasını ısrarla istediğimiz- Diyanet İşleri Başkanlığının nasihat kalitesi ve kapasitesi gelişiyor. Bu güzel.
Sivil hocalar ve bilhassa ilahiyatçılar da yayın organları vasıtasıyla nasihat gücüne sahipler ve gittikçe daha kaliteli bir hal alıyorlar. Bu da güzel.
Cemaatlerin ve grupların/ekiplerin dine hizmet kapasitesinin artıp artmadığı, bilhassa On Beş Temmuz sonrası yaşananlardan ve yanlış algılardan doğan korkular sebebiyle tartışılabilir. Ama en azından hizmetlerinin önündeki resmî engeller kısmî olarak kalkmış durumda. Diyelim ki bu dahi güzel.
Ama yanlış olan çok önemli bir şey var. Üstelik yukarıdaki olumluları bir çırpıda silip atacak kadar vahim (Bu yanlışın sorumlusunun kim ya da kimler olduğu ayrı bir konu ve ferasetinize bırakıyoruz):
Yukarıda saydığımız ve gittikçe daha kuvvetli hale geldiğini kabul ettiğimiz üç yapının (resmî, yarı resmî ve sivil yapıların) muhatap kitlesi oldukça sınırlı.
Şöyle ki: Yukarıda saydıklarımız, dinî hizmete ve nasihate muhtaç olan geniş kitlenin sadece AKP’ye oy vermiş olan yüzde kırklık kısmına nasihat edebilecek durumdalar.
Zira AKP’ye oy vermeyenler, dinî nasihate talip de olsalar, muhatap oldukları nasihatçilerin fazlasıyla siyasallaşmış olmasından rahatsızlar. Dinî nasihatçinin siyasete ve bilhassa iktidara “angaje” olmuş olmasını bir “ihlâssızlık” alâmeti olarak görüyor ve bu sebeple bunların tümünden uzak duruyor.
Hele AKP’ye oy vermeyen ve üstüne üstlük AKP’nin dini siyasete alet ettiğine inanan kesimin yukarıdaki üç grupla ilişkileri “kopuk”. Bu grup o ehl-i hizmeti muhatap olarak bile kabul etmiyor.
Peki bu yüzde altmışlık kitleye dinî nasihati kimler verecek?
İktidardan haksız ve adaletsiz olarak nemalandığını düşündüğü dinî hizmet gruplarına güvenini kaybetmiş olan bu kitleye kim nasihat ederse etkili olur?
Bu konuda görev, AKP’ye ilkeli biçimde mesafeli durabilen dinî cemaatlere düşüyor.
Elbette, ancak ve ancak, diliyle, kalemiyle ve bilhassa müstağni tavırlarıyla ve ihlâslı haliyle nasihat edebilecek cemaatler ve ekipler lâzım.
Hakkın hatırını âli tutacak. Siyasetin merhametsiz gereklerini reddedebilecek…
Var mı böyle bir cemaat ve nasihatçi?
“Var!” dediğinizi duyuyor gibiyiz.
O halde, haydi şimdi, o mevcutlar göstersin kendisini o muhtaç yüzde altmışa.
Bütçesi küçük, ihlâsı büyük projeleriyle, serbest ve azade basın yayın eliyle, ama bilhassa birebir ilişkiyle, kapanarak değil açılarak, kof bilgiyle değil samimî ilgiyle, hiddetle değil şefkatle…
Tam zamanı! Hatta geç bile…