Mafya hikâyelerinden bilirsiniz: Bazen birileri, birileri tarafından “Şimdi arkadaşını vur, yoksa şimdi ben seni vuracağım” diye tehdit edilir. Bu seviyeye varan tehditlerle işlenen suçlarda, vuran açısından iradenin ve dolayısıyla sorumluluğun ortadan kalktığı, ama vurduranın sorumluluğunun artarak sürdüğü kabul edilir.
Bir hâkim ya da savcı mesleği icabı böyle bir tehdit altına kalır mı? Hayır.
Ama meselâ bir savcı, masum olduğunu bildiği birini, emir ve baskı altında kalarak tutuklatabilir. Ya da meselâ bir hâkim, suçlu olduğuna emin olmadığı birini, baskı altında kalarak mahkûm edebilir.
Bu halde baskı, devlet yetkililerinden geliyorsa, “Böyle karar ver yoksa seni görevden alır ve hatta hapse atarız” şeklinde olur. Mafyadan ya da ağadan geliyorsa, ailesiyle, namusuyla, hayatıyla, tehdit edilir.
Bu tehditlere boyun eğen bir savcı ya da hâkim, başta söylediğimiz “Şimdi öldürmezsen şimdi öldürüleceksin” tehdidini alandan farklı bir durumdadır. Tehdit mazeret değildir. En azından istifa ederek kendisini zulme alet olmaktan kurtarma imkânı vardır.
Yaptığının zulüm olduğunu bile bile zulüm yapan kişiler hangi ruh hali ile hareket eder?
Bediüzzaman insanlığın ve insanın ruhî yönünü tarif ederken üç ana kuvvetten ve bu kuvvetlerin her birinin üç derecesinden bahsediyor.
Bunlardan, “zararı defedici güç” de diyebileceğimiz gazap kuvvetinin ifrat, tefrit ve vasat biçimindeki üç mertebede şu şekillerde görünebileceğini anlatıyor:
- Korkulmayacak şeyden de korkmak tefrittir ve cebanettir. Neticesi korkak, zelil ve mazlûm olmaktır. Bu korkunun zararı öncelikle ve bilhassa korkanın kendisinedir.
- Ne maddî ve ne de manevî hiçbir şeyden korkmamak ifrattır ve “çok zararlı ve zulümlü” bir tehevvürdür. Bu basamak, biçare insanlığın başına küçük-büyük Nemrutları, Firavunları ve Şeddadları meyve vermiş. Bediüzzaman’a göre “bütün istibdatlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür”.
- Dinî-uhrevî ve dünyevî hakkı-hukuku için gerekirse canını bile feda edecek kadar kahraman olmak, ama meşrû olmayan şeylere de karışmamak yani daima müsbet hareket etmek manasındaki şecaat ise bu duygunun vasat mertebesidir.
İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkmış olan “adil hâkimler ve melek gibi melikler” şecaatli cesaret diyebileceğimiz bu derecenin ürünüdürler.
Zalimler ise korkmakta ve bilhassa korkmamakta ifrat edenlerden çıkar.
Ey savcılar, hâkimler;
İfrat ve tefritten uzak kalabilmek ve dengeli, mutedil, adil, “ortalama” olabilmek, hele bazı zamanlarda, ne kadar da zor oluyor, değil mi!