"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ehadiyet sırrı ve Risale-i Nur

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
23 Aralık 2014, Salı
Çağımıza takdim edilen Kur’ân’ın i’cazı ve manevi tefsiri olan Risale-i Nur, Cenab-ı Hakkın kâinatta tecelli eden isimlerini öğreten mükemmel bir marifetullah ve tevhid kitabıdır. Çok ilimleri ve hakikatleri barındıran cami bir eser olması hasebiyle çok sırlı, şifreli ve derin mânâlı kelime ve kavramlarla dolu bir eser külliyatıdır.

Risale-i Nur’da çokça zikredilen vahidiyet ve ehadiyet kavramları da bunlardan bazılarıdır. Allah’ın birliği manasını taşıyan bu iki isim arasında ince mânâ farkları olduğunu görüyoruz. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu iki esmayı kısa ve öz olarak şöyle izah etmektedir: “Vahidiyet, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise, her bir şeyde Halık-ı Külli Şey’in ekser esması tecelli ediyor demektir.”1 “Celâl ve haşmet noktasında vahidiyet göründüğü gibi, cemal ve rahmet noktasında dahi nimet ve ihsan, ehadiyet-i İlahiyeyi ilan eder.”2 Evet, “Başında şuur ve yüzünde gözü bulunana, şu kâinat ve şu mevcudattaki nizam ve mizan ve tanzim ve tevzin, bir tek, yektâ, Vâhid, Ehad, Kadîr, Mürîd, Alîm, Hakîm bir Zâtı, vahdâniyet mertebesinde gösterir. Evet, her şeyde bir birlik var. Birlik ise biri gösterir. Meselâ, dünyanın lâmbası olan güneş birdir; öyleyse dünyanın mâliki dahi birdir. Meselâ, zemin yüzündeki zîhayatların hizmetçileri olan hava, ateş, su birdir; öyleyse onları istihdam eden ve bizlere musahhar eden dahi birdir.”3 

Biz bu yazıda daha çok ehadiyet cilvesi üzerinde biraz mütalaa yapmak istiyoruz. Cenab-ı Hakkın isimlerinden biri Ehad’dir. “Ehad: Bir. Tek. Biricik. Eşsiz. İnfiradla muttasıf sıfat-ı kâmileyi cami’ olan. Ehadiyet de, Allah’ın her bir şeyde kendine ait birlik tecellisi manalarını taşımaktadır.”4 Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Allahu Ehad ism-i azamına dair yazdığı ve “Bu risaleyi okuyan adam imanını kurtarır inşaallah” dediği İkinci Şuâ risalesinde Ehad ismini, altı ism-i azamın yedincisi olarak belirtmektedir.     

Ehadiyet, bir cihette Cenab-ı Hakkın insana hususi olarak lütuf, merhamet ve rahmet etmesidir. Bunun yaşanmış numunelerine çokça rastlamaktayız. Başta büyük insanlar olarak peygamberler ve evliya olan zatlarda ehadiyetin büyük cilvelerini görmekteyiz. Meselâ, Risale-i Nur’un Birinci Lem’asında “Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık her taraftan ümit kesik bir vaziyette”6 olan Hazreti Yunus Aleyhisselamın kurtulması, ehadiyetin parlak bir cilvesini ve sırrını göstermektedir. Aleyhinde ittifak eden bütün sebeplerin tesirsiz olduğunu “aynelyakin gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etmiştir.”7 Bütün sebepleri yaratan Cenab-ı Hak, acz ve fakr tezkeresiyle kendisine müracaat eden halis kullarına ehadiyet cilvesiyle rahmet ve merhametini ve onlar aleyhine gibi görünen sebepleri onların lehine çevirebileceğini Yunus Aleyhisselam ile göstermiştir. Evet, “Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler.”8

Aynı benzer vaziyet, Hazreti Eyyüb Aleyhisselam için de vuku bulmuştur. “Pek çok yara bere içinde epey müddet kalan Eyyüb Aleyhisselamın o halis ve safi ve garazsız, lillah için olan duasını harika bir surette kabul ederek, ehadiyet sırrıyla, kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş.”9

Hem mesela, Cenab-ı Hak, ehadiyet sırrıyla Hazreti İbrahim Aleyhisselam için de ateşi serin ve selametli yaparak hususi rahmetini ehadiyet sırrıyla göstermiştir. Bu neviden hadiseler ve mu’cizeler çok vuku bulmuş ve bulmaktadır. 

Bütün bu mânâlardan anlaşılan bir ciheti Risale-i Nur şöylece özetlemektedir: Cenab-ı Hak, “imdâdât-ı hassa-i Rahmâniye ve ihsanat-ı hususiye-i Rabbâniye ile musibete düşen efradın feryatlarına ve beliyyelere giriftâr olan eşhasın istiğaselerine yetişir. Ve fâil-i muhtar olduğunu ve her bir şeyin her bir işi, onun meşîetine bağlı bulunduğunu ve umum kanunları dahi daima irade ve ihtiyarına tâbi bulunmalarını ve o kanunların tazyikinden feryat eden fertleri, bir Rabb-i Rahîm dinlediğini ve imdatlarına ihsanıyla yetiştiğini göstermekle; Esmâ-i Hüsnânın kayıtsız ve hadsiz cilvelerine hadsiz ve kayıtsız bir meydan açmak için o küllî âdetullah düsturlarının ve o umumî kanunların şüzuzâtıyla ve hem, şerli cüz’î neticeleriyle, hususî ihsanat ve hususî teveddüdat, yani sevdirmekle hususi tecelliyat kapılarını açmıştır.”10 Hem de, “Sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalpleri celb etmek için, o sikke-i ehadiyet üstünde gayet cazibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halavet ve gayet sevimli bir cemal ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahimiyet hatemini koymuştur. Evet, o rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celb eder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine isal eder. Ve zat-ı ehadiyeyi mülahaza ettirir. ‘Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım isteriz’deki (Fatiha:5) hakiki hitaba mazhar eder.”11 

Tevhid nuru içinde ehadiyet sırrıyla her “insan diyebilir ki, benim Halıkım, bu dünyayı bana hane yapmış; güneş benim bir lambamdır; yıldızlar benim elektriklerimdir; yeryüzü çiçekli miçekli halılarla serilmiş benim bir beşiğimdir.”12 Kâinatı insan için yaratan Cenab-ı Hak, Hâkim-i mutlak olduğunu hususi rahmet ve merhametini kâinatta cari olan kanunlarını bazen değiştirerek, ehadiyet sırrıyla göstermektedir. Evet, “Cenab-ı Hak, şüzûzât-ı kanuniye ile âdetinin hârikalarıyla, tegayyürât-ı sûriye ile teşahhusâtın ihtilâfâtıyla, zuhur ve nüzûl zamanının tebeddülüyle meşîetini, irâdetini, fâil-i muhtar olduğunu ve ihtiyârını ve hiçbir kayıt altında olmadığını izhâr edip, yeknesak perdesini yırtarak ve her şey her anda, her şe’nde, her şeyinde Ona muhtaç ve Rubûbiyetine münkad olduğunu i’lâm etmekle, gafleti dağıtıp, ins ve cinnin nazarlarını esbâbdan Müsebbibü’l-Esbâb’a çevirir.”13 Herkesin bütün saadetlerinin bağlı olduğu tevhid hakikati,14 her şeyin Cenab-ı Hakk’ın emri altında olduğunu ve her şeyin anahtarı Onun yanında ve her şeyin dizgini Onun elinde ve her şey Onun emriyle halledileceğini açıkça göstermektedir. Ehadiyet hakikati, bizlere bildiriyor ki, “kavânîn-i külliye ve desâtir-i umumiye meydanlarında esmâlarını tecellî ettirip tenvir eden Cenab-ı Hak, sonra, bu kanun-u küllînin tazyikinden feryad eden ferdlere Rahmânü’r-Rahîm isimlerini hususi bir sûrette imdada yetiştirdi. Demek, o küllî ve umumi desâtiri içinde, hususi ihsanâtı, hususi imdadları, hususi cilveleri var ki; her şey, her vakit, her hâceti için Ondan istimdâd eder, Ona bakabilir.”15 “Meselâ, rızık vermek ve muayyen bir sima vermek, birer ihsan-ı mahsus eseri gibi, ummadığı tarzda olması ne kadar güzel bir surette meşiet ve ihtiyar-ı Rabbaniyeyi gösteriyor. Daha tasrif-i hava ve teshir-i sehab gibi şuunat-ı İlahiyeyi bunlara kıyas et”16 Cenab-ı Hak, “ehadiyetin cilvesiyle her bir zihayatta, hususan insanda, bütün nimetlerin numunelerini o fertte toplayıp, o zihayatın âlât ve cihazatına geçirip tanzim ederek, mecmu-u kâinatı (parçalanmadan) o tek ferde, bir cihette aynı hanesi gibi verdirmesiyle cemalinin hususi şefkatini ilan eder ve insanda, enva-ı ihsanatının temerküzünü bildirir.”17 

Cenab-ı Hakkın ehadiyet cilvesiyle insana ihsan ettiği enva-i ihsanatının en mühimlerini Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale Nur yoluyla beyan etmiştir. “Bütün o hediyelerden, o nimetlerden istifade etmemiz için bize de yüzlerle ve binlerle iştihalar, ihtiyaçlar, duygular, hissiyatlar, hisler vermiş. Evet, bize öyle bir mide vermiş ki, hadsiz taamlardan lezzet alır”18 ve sırasıyla hayat, insaniyet, İslâmiyet ve iman nimetlerine dikkat çeken Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “İşte böyle dünyayı ve ahireti ve her şeyi kaplamış bir rahmet, elbette (o rahmet) vahidiyet içinde bir ehadiyetin cilvesidir.”19 Hem “her ferde, bütün kâinata baktıracak ve münasebettarlık verecek bir cemiyet-i hayatiye vermesi dahi o Rahmanın ehadiyetini ve her şeyin yanında hazır ve her şeyin her şeyini yapan O olduğunu ispat eder.”20 hakikatini gözler önüne sermiştir. 

Günümüzde de rahmetin cilvelerine mazhar olan insan, bu zamanda rahmet-i İlahiyenin büyük bir cilvesi olan Risale-i Nur için ehadiyet sırrıyla diyebilir ki; bu nurani hakikatler Rabb-i Rahimim tarafından dertlerimin devası olarak benim için yazılmış ve bu zamanın dehşetli yara berelerinden ve helâket ve felâketlerinden kurtulmam için bir vesile-i necat olarak benim imdadıma gönderilmiştir. Ve beni dünyanın boğucu dalgalarından kurtarıp sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Nuh gibidir. Ve benim imanla kabre girmem ve ashab-ı cennet olmam için hususi olarak bana lütfedilmiştir. Allah’a sonsuz şükür ve teşekkürler olsun. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden de Allah razı olsun.

Dipnotlar: 

1-Mektubat 396, 
2-age.397, 
3-age.398, 
4-Büyük Lügat 222,      
5-Şualar 15, 
6-Lem’alar 16, 
7-age.16, 
8-age.16, 
9-age.20, 
10-Şualar 56, 
11-Sözler 27, 
12-age.815, 
13-age.326, 
14-Mesnevi-i Nuriye 85, 
15-Sözler 1066, 
16-age.327, 
17-Şualar 270
18-age. 268, 
19-age.269, 
20-age.270

Okunma Sayısı: 8658
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan Selçuk

    19.3.2023 21:48:46

    Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı