"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hamd ve şükür

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
20 Ağustos 2015, Perşembe
“İnsanın en evvel ve en büyük vazifesi tesbih ve tahmiddir.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 326)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye ibadettir. 

Hamd ise ibadetin icmali bir sureti ve küçük bir nüshasıdır”1 demekte ve şöylece devam etmektedir: “Hamdin en meşhur manası, sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir. 

Şöyle ki: Cenâb-ı Hak insanı kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve esma-i hüsnadan her birisinin tecelligâhı olan her bir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır. Eğer insan maddî ve manevî her bir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi ifa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin her birisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden, o âleme bakar. Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir âyine olur. O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle insan, sıfât-ı kemaliye-i İlâhiyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur.”2

Her meselede olduğu gibi hamd meselesinde de çok manidar ufuklar açan Üstad Bediüzzaman Hazretleri, hem “Rahman ve Rahimin delâlet ettikleri nimetlerin hamd ve şükürle karşılanması”3 gerekliliğine, hem de hamdin şubelerine dikkat çekip, hem de hamd ve şükür arasındaki ince farkı nazarlara sunmaktadır. Ayrıca hamdin şubelerinden olan ve mü’min için hayatî ehemmiyeti haiz şükr-ü örfînin de mahiyetini ortaya koymaktadır. Bildiğimiz kadarıyla, hamd: Allah’ın insana ulaşsın ulaşmasın verdiği bütün nimetlere yapılmasıdır. Şükür ise, insan ulaşan nimetlere yapılmaktadır. Hamd bütün şükürleri içine aldığı gibi, medih manasını da havidir. Adeta Hamd Rahmaniyete, şükür Rahimiyete bakıyor. Hamd Vahidiyeti, şükür Ehadiyeti gösteriyor. Hamd külliyeti, şükür cüz’iyeti temsil ediyor. 

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin dikkat çektiği ve hamdin şubelerinden olarak nitelendirdiği bir şükür çeşidi de “şükr-ü örfi”dir. Yani “İnsanın maddî manevî her bir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmesidir.”4 bu ise insan için çok mühimdir ve en birinci vazifelerindendir. Çünkü “insandaki pek kesretli âlât ve cihazatın her birisinin ayrı ayrı hizmeti, ubudiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır. Meselâ göz, suretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsıratta güzel mu’cizat-ı kudretin enva’ını temaşa eder. Vazifesi, nazar-ı ibretle Sâni’ine şükrandır. Meselâ kulak, sadâların enva’larını, lâtif nağmelerini ve mesmuat âleminde Cenâb-ı Hakk’ın letaif-i rahmetini hisseder. Ayrı bir ubudiyet, ayrı bir lezzet, ayrı da bir mükâfatı var. Meselâ kuvve-i şâmme, kokular taifesindeki letaif-i rahmeti hisseder. Kendine mahsus bir vazife-i şükraniyesi, bir lezzeti vardır. Elbette mükâfatı dahi vardır. Meselâ dildeki kuvve-i zaika, bütün mat’umatın ezvakını anlamakla gayet mütenevvi bir şükr-ü manevî ile vazife görür ve hâkeza... Bütün cihazat-ı insaniyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letaifin böyle ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır.”5 “Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzaları kıyas etsen anlarsın ki: Hakikaten mü’min Cennet’e lâyık ve kâfir Cehennem’e muvafık bir mahiyet kesbeder. 

Ve onların her biri, öyle bir kıymet almalarının sebebi: Mü’min, imanıyla Hâlıkının emanetini, onun namına ve izni dairesinde istimal etmesidir. Ve kâfir, hıyanet edip nefs-i emmare hesabına çalıştırmasıdır.”6 Bu itibarla, insan, Cenâb-ı Hak tarafından kendisine emanet olarak verilen bu paha biçilmez maddî ve manevî cihazlarını O’nun emri ve rızası dairesi haricinde kullanırsa emanete hıyanet etmiş olacak ve şükr-ü örfiyi yapmamış olacaktır. Evet, insan “Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi, Cehennem kapılarını açacak çirkin bir surete çevirmemek”7 için Allah’ın emrettiği yere sarf etmelidir. “Yani muharremattan, malayaniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmesi lâzımdır.”8 “Meselâ dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmak ve o lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek. Meselâ: gözünü namahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmek gibi sair cihazata da bir nevi ubudiyetini yaptırmaktır.”9 bu sayede insan, “Hâlik-ı Rahmanın ibadından istediği en mühim iş”10 olan şükür vazifesini ifa etmiş olacaktır. Çünkü “Cenâb-ı Hak insanı bütün esmasına câmi’ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharatını tartacak, tanıyacak cihazata mâlik bir mu’cize-i kudret ve bütün esmasının cilvelerini ve san’atlarının inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir. Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddî ve manevî rızkın hadsiz enva’ına muhtaç etmiştir. İnsanı, bu câmiiyete göre en a’lâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vasıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i safilîne düşer; bir zulm-ü azîmi irtikâb eder.”11 

Bütün mesele, yüzer aletlerle donatılmış olan makine-i insaniyeyi şükür fabrikası gibi yapmaktır. Çünkü “İnsanın bir ferdinde bir cemaat-ı mükellefîn bulunur. Evet, her bir uzuv, bir şey için yaratılmıştır. O uzvu, o şeyde kullanmakla mükelleftir. Meselâ, her bir hasse için bir ibadet vardır. Onun hilâfında kullanılması dalâlettir. Meselâ, baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadettir, gayrısı için dalâlettir.”12 öyleyse, “Bütün sana verilen nimetler, bu misafirhane-i dünyanın sahibi olan Mihmandar-ı Kerim-i Zülcelal’in kavanin-i şeriatı dairesinde tasarruf etmek gerektir.”13 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, devamla; “Hem şükrün enva’ı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır. Hem şükür içinde, safi bir iman var, hâlis bir tevhid bulunur. Çünkü bir elmayı yiyen ve “Elhamdülillah” diyen adam, o şükür ile ilân eder ki: “O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir” demesi ile ve itikad etmesi ile her şeyi -cüz’î olsun, küllî olsun- onun dest-i kudretine teslim ediyor. Ve her şeyde rahmetin cilvesini bilir. Hakikî bir imanı ve hâlis bir tevhidi, şükür ile beyan ediyor.”14 demektedir. Evet, mü’min bir insanın hamd ve şükrün bir ünvanı olan “Elhamdülillah” şer’an demesi ve manası da ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ü şükrü ifade etmesi, ancak ve ancak saadet-i ebediyenin ve Cennet’in peşin bir fiatı ve muaccel bir bahasıdır. Ve dünyanın kısa ve fâni elemlerle âlûde olan nimetlerine münhasır olmaz ve mahsus değil ve onlara da ebedî nimetlere vesile olmaları cihetiyle bakar, şükreder.”15 “Zira insanın nefsi, rahmaniyetin cilveleriyle, kalbi de rahîmiyetin tecelliyatıyla nimetlendikleri gibi; insanın aklı da hakîmiyetin letaifiyle zevk alır, telezzüz eder. İşte bu itibarla ağız dolusuyla “Elhamdülillah” söylemekle hamd ü senaları istilzam eder.”16 “Çünkü ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür O’na mahsustur.”17 

Bütün bu hakikatler ışığında, mü’min bir insan günümüz şartlarında, şükrün “en câmii ve fihriste-i umumiyesi olan başta namaz”18 olarak farzları yapıp, kebair denilen büyük günahlardan kaçınmasıyla inşaallah bu en mühim vazifesini ifa etmiş olacaktır. 

Dipnotlar: 1- İşaratü’l İ’caz 35. 2- age. 36. 3- age. 35. 4- age. 36. 5- Sözler 1054. 6- age. 51. 7- age. 52. 8- Mektubat 683. 9- age. 683. 10- age. 609. 11- age. 614. 12-Mesnevî-i Nuriye 311. 13- Barla Lâhikası 523. 14- Mektubat 612. 15- Şuâlar 369. 16- age. 1156. 17- age. 368. 18-Mektubat 612.

Okunma Sayısı: 4353
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ümmet

    20.8.2015 16:05:40

    ahmet abi son haftalarda aklıma çok takılan bir konu idi.bu anlattıkların .Allah razı olsun.birde sabır ve şükrü geniş bir şekilde ele alsan duacın oluruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı