"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İkinci Şuâ ve tevhid hakikati

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
08 Ekim 2015, Perşembe
Risale-i Nur’un tevhide dair en mühim risalelerinden birisi olan İkinci Şuâ, Bediüzzaman’ın “Altı İsm-i Azam’ın altı nüktesinin yedincisi”(1) olarak nitelediği Allah-u Ehad İsm-i Azam’ını izah etmektedir.

“Bu Risale benim nazarımda çok mühimdir. Çünkü içinde çok mühim ve ince olan esrar-ı imaniye inkişaf ediyor. Bu risaleyi anlayarak okuyan adam, imanını kurtarır inşaallah.”2 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kâinattaki en mühim ve âlî hakikat olan Tevhid hakikatini, yani Allah’ın bir olduğunu en tesirli ve mükemmel bir şekilde izah ve ispat etmiştir.

Tevhid, Allah’ın birliğine olan imandır. Yani, her şey O’nundur ve her şey O’ndandır inancı ve şuurudur. Hem de, “Şecere-i kâinatın en geniş dairesi ve en müntehası ve nihayatı ve teferruatı dahi Zat-ı Vahid-i Ehadin kudretiyle ve iradesiyle”3 olduğunu bilmektir.

Bu çok ehemmiyetli hakikat-ı imaniye olan tevhidi üç makamda ele alan İkinci Şuâ Risalesi, Birinci Makam’da, tevhidin üç küllî meyvelerini kısaca beyan etmektedir. İkinci Makam’da ise, bu kudsî hakikatin üç küllî gerekliliğini ve onu gerektiren sebeplerini anlatmaktadır. Üçüncü Makam’da ise, Tevhid hakikatinin üç yüz alâmet ve emare ve delili içine alan üç alâmet zikredilmektedir. Birinci Makam’da zikredilen üç meyve meselenin özünü ve özetini teşkil etmektedir. Allah, kâinat ve insan ekseninde Tevhid hakikatini işleyerek kısa yoldan hakikate ulaştırmaktadır. Birinci meyvenin serlevhası olan şu veciz ifadeler adeta İkinci Şuâ’nın çekirdeğini teşkil etmekte ve çok manalar ihtiva etmektedir: “Tevhid ve Vahdette Cemal-i İlâhî ve kemal-i Rabbanî tezahür eder. Eğer Vahdet olmazsa o hazine-i ezeliye gizli kalır.”4 Yani Allah’a olan imanla bütün İlâhî güzellikler ve mükemmellikler anlaşılır. “İmanın nuruyla o manidar nakışlar okunur. O mü’min şuur ile okur ve o intisapla okutur. İnsan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı İlâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbani olur.”5 “Eğer kat-ı intisaptan ibaret olan küfür insanın içine girse, o vakit bütün o manidar nukuş-u esma-i İlâhiye karanlığa düşer; okunmaz. Zira Sani unutulsa, sania müteveccih manevî cihetler de anlaşılmaz.”6 Evet, hadsiz İlâhî güzellikler, kıymettar mükemmellikler ancak “Vahdet vasıtasıyla şecere-i hilkatin nihayatındaki cüz’iyyatın simalarında temerküz eden cilve-i esmada görünür.”7 

İkinci Şuâ, “Allah-u Ehad” ism-i Azam başlığı altında Vahidiyet içinde Ehadiyet cilvesini göstererek, cüz’iyattan külliyete ulaştırmaktadır. Mü’min olan her insanın adeta büyük bir resim gibi olan kâinatı bütünüyle ihata edemeyeceği hakikatiyle, Vahidiyet içinde Ehadiyet cilvesini nazarlara vermektedir. Bu sayede, insan kâinatın uzak köşelerine gitmeden her varlıkta Tevhid delillerini görerek; cüz’îden külliye yol bulmaktadır. “Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık yerden safi ve temiz bir süt göndermek ve müthiş bir hastalıktan şifa bulmak ve dalâletin gayet müthiş manevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek olan cüz’î fiiller eğer tevhid nazarıyla bakılsa küllî ve şaşaalı bir surette görünür.”8

Tevhid hakikatiyle rızık, şifa, hidayet gibi külli hadsiz nimetlere mukabil, insanın “külli bir niyet ve hadsiz bir itikadıyla”9 mahdut ve cüz’i şükrü bir nev’î külliyet kazanmaktadır. Yani bir yavruya rızık veren Allah, bütün yavruların rızkını da O vermiştir, gibi bir iman şuuru cüz’iyattan külliyete geçiştir. “Evet, bir meyve, bir çiçek, bir ışık gibi küçücük bir ihsan, bir nimet, bir rızık; bir küçük âyine iken, tevhidin sırrıyla birden bütün emsaline omuz omuza verip ittisal ettiğinden, o nevî büyük ayineye dönüp o nev’e mahsus cilvelenen bir çeşit cemal-i İlâhiyi gösterir.”10 

İkinci Şuâ, Allah-u Ehad İsm-i Azamı başlığıyla “Zîhayatların cüz’iyatlarına mukannen erzaklarını veren nimet-i Rabbaniye olan Ehadiyet-i İlâhiyeyi ispat edip göstermektedir. Ehadiyet, her bir şeyde, Hâlık-i Küllişey’in ekser esmasının tecelli etmesi demektir.”11 “Her bir şeyde hususan zîhayatta bilhassa her bir insanda, o Saniin ekser esması, onda, tecelli ettiği cihetle, ehadiyeti gösterir.”12 “İnsan, adeta bir nokta-i mihrakiye hükmünde, bütün esma-i hüsnayı birden mahiyetinin ayinesiyle gösterir ve onunla Ehadiyet-i İlâhiyeyi ilân eder”13 Bu yüzden, Cenâb-ı Hak umumî kanunlarının fevkınde olarak, ihsanat-ı hususiyesi ve imdadat-ı hassası ve Rububiyet-i hususiyesini tevhid ve Ehadiyetinin sırrıyla göstermektedir.

İkinci Şuanın sadece Birinci Makamından anlayabildiğimiz bu manalar, kısaca şunu ihtar ediyor ki; Tevhid hakikati kâinatın en âlî hakikatidir. Her tarafı ihata etmiştir. Her şey onu göstermektedir, onu anlatmaktadır. Her şey onunla nurlanmaktadır. “Hatta bütün kemalât-ı insaniye ve beşerin bütün ulvî maksatları tevhid ile bağlıdır.” Hem “İnsanın bütün cihazatları ve hissiyatları sırr-ı vahdet ile gayet yüksek bir kıymet alırlar ve şirk ve küfür ile gayet derecede sukut ederler.”14 Bu sırdandır ki, “İnsanlar insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarf etse, ahlâk-ı hamîdeye menşe, hikmet ve hakikate muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur.”15 

İkinci Şuâ, herkesi çok korkutan ölümün hakikî, nuranî güzel yüzünün, tevhid sırrıyla anlaşıldığını şöylece beyan etmektedir: “Ölüm, ehl-i iman için bir terhistir. Hizmetinin ücretini almak için huzur-u Rahman’a girmeye bir nöbettir ve dar-ı saadete gitmeye bir dâvettir.”16 Hem o sır ile “zeval ve fena, bir tazelenmektir ve Esma-i Hüsnanın çok hasnâ ve güzel cilvelerini tazelendirmek için âlem-i gaybdan gelip, âlem-i şehadette vazifedarane bir seyerandır, bir cevelandır. Ve mevcudatın hüsn-ü sermediye karşı bir âyinedarlığıdır.”17 Bu sebeple, “Herkesin bütün saadetleri bir Rabb-i Rahime olan teslimiyete bağlıdır.”18 

İkinci Şuâ’yı hakkıyla anlamak temennisiyle…

Dipnotlar: 1- Şuâlar 15. 2- age. 15. 3- age. 16. 4- age. 17. 5- Sözler 496. 6- age. 497. 7- Şuâlar 18. 8- age. 18. 9- Sözler 580. 10- Şuâlar 21. 11- Mektubat 396. 12- age. 396. 13- age. 397. 14- Şuâlar 32. 15-Mektubat 57. 16- Şuâlar 34. 17- age. 34. 18- Mesnevî-i Nuriye 85.

Okunma Sayısı: 6102
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sertaç LÜSER

    8.10.2015 15:16:05

    Ahmet Abi.Çok istifade ettim.ALLAH kalemine kuvvet versin.Yazıların hazırlanmasında emeği geçenlerdende razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı