Kur'ân, şeriatın müteaddid ve çok ilimlerini, hakikatın mütenevvi ve kesretli ilimlerini, tarîkatın muhtelif ve hadsiz ilimlerini, kendi ilminin denizinden akıttığı gibi; daire-i mümkinatın hakikî hikmetini ve daire-i vücubun ulûm-u hakikiyesini ve daire-i âhiretin maarif-i gamızasını, o denizinden muntazaman ve kesretle akıtıyor.
Üslûb-u Kur’ân’ın o kadar acib bir cem'iyeti var ki, birtek sûre, kâinatı içine alan bahr-i muhit-i Kur'ânîyi içine alır. Bir tek âyet, o sûrenin hazinesini içine alır. Âyetlerin çoğu, her birisi birer küçük sûre, surelerin çoğu, her birisi birer küçük Kur’ân’dır. Hattâ Kur'ân Fatiha'da, Fatiha dahi Besmele ‘de münderic olduğuna ehl-i keşif müttefiktirler. Şu hakikata bürhan ise, ehl-i tahkikin icmaıdır.