"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur ve takva

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
28 Ocak 2016, Perşembe
Kur’ân’ın çağımızdaki emsalsiz tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı, Kur’ânî hakikatleri takdim ederken, hakiki mü’minliğin veya insan-ı kâmil olmanın esaslarını da insanlığa arz etmektedir.

Muhatabına bu zamana en uygun, en kısa ve en selâmetli manevî yolu ve mesleği kazandıran Risale-i Nur, kâmil bir insan ve hakikî bir mü’min olmak yolunda sunduğu en mükemmel ölçü ve düsturların mühimlerinden biri olan takvayı öne çıkarmaktadır. “Kur’ân-ı Hâkim’in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takvayı”1 Üstad Bediüzzaman Hazretleri, çok kısa ve öz olarak: “menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek” ve “def-i mefasid ve terk-i kebair”2, yani haramlardan, günahlardan, fitne, fesat, bozgunculuk ve her nevî menfilikten kaçınmak ve bilhassa büyük günahları terk etmek şeklinde tarif etmiştir. Takva, aynı zamanda hakikî Nur talebeliğinin şartlarındandır. Evet, “Risale-i Nur şakirtleri, bu zamanda, en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir.”3 Çünkü “Takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir; bir vacibi işlemek çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkiyle, yüzer vacib işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mâl-i salihadır.”4 İmanın ve İslâmiyetin hakikatlerini en güzel bir şekilde izah ve ispat eden “Risale-i Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velâyet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniyye gibi ince, fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hadisatın fetvalarıyla onlar terk edilmez.”5 hakikatine dikkat çekmektedir. 

“Takva; ‘vikaye’ kökünden türemiş olup sözlükte bir şeyi muhafaza etmek, korunmak, sakınmak, himaye etmek, bir şeyi ıslâh edip düzene koymak gibi manalara gelir. Takva sahibi kimseye ‘muttaki’ denir. Takvada ilk akla gelen, haramları terktir. Bunu, mekruhlardan sakınma takip eder. Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan fiil, söz ve hâllere denir. Bunların terk edilmeleri de takvadandır. Daha sonra şüpheliler karşımıza çıkar. Bunların da mekruhlar gibi haramla bir başka komşulukları vardır. Hakkında kesin bir hüküm olmayan işlerde, takvaya uygun olanı, haram olma ihtimalini gözeterek o fiilleri terk etmektir. Sonra mübah ve helâl olanlar gelir. Bunlardan yeteri kadar istifade edip israftan sakınmak da takvadandır.”6

Risale-i Nur, “insanların ilk yaratılışlarında ibadete istidatlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratıldıklarını ve ibadetin kemali olan takvanın kuvveden fiile çıkarılmasının lâzım olduğunu”7 ve “hilkat-i beşerdeki hikmetin takva olduğunu ve takvanın da en büyük mertebe olduğunu (…) meselâ şirkten takva, kebâirden, mâsivâullahtan kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan içtinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva”8 diyerek takvanın mertebelerine dikkat çekmiş ve “kalbin imanla tezyin edilip süslendirilmesi için takva ile seyyiattan temizlenmesinin”9 ehemmiyeti üzerinde durmuştur. Çünkü “Arz takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmündedir.”10 Bu sebeple, arzın en mükerrem sakini ve misafiri olan insanın da takva üzerine olması ve takvayı esas alması lâzım ve elzemdir. Hem, Kur’ân’ın “Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasıl olasınız”11 gibi âyetleri ve Peygamber Efendimizin (asm), “Arabın Arap olmayana hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”12 gibi hadisleri de hep takvanın ehemmiyetini bildirmekte ve insanlar için yegâne üstünlük ölçüsü olarak takvayı göstermektedir. Evet, “Takvadan başka imtiyaz yoktur. Zira en ekrem, en müttakidir ve en müttaki en mütevazidir.”13 Bu sebeple takva, İslâmî kaynaklarda iyi insan ve iyi Müslüman olmanın en mühim göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da, daima “farzları eda, kebâiri terk” esasına dikkat çekerek öncelik olarak farzların eda edilmesini, ikinci olarak da kebair denilen büyük günahlardan kaçınılmasını nazarlara sunmaktadır. Bunun bir ciheti, insanı takva mertebesine eriştiren en mühim âmilin farz ibadetler olduğudur. Evet, farz ibadetler insan için en kuvvetli korunma alanıdır. Yani insan, farz ibadetleriyle adeta takva yani vikaye yani bir nevî muhafaza olunmaktadır. “Göç yolda düzelir” kaidesince, başta namaz olarak bütün farz ibadetler insanı düzelten ve takva derecesine yükselten en mühim ibadetlerdir. 

Tam da bu noktada Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri bu meseleye ışık tutmaktadır: Evet, “İnsanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren ibadettir; fikirlerini tevsi’ ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviye ve gazabiye kuvvelerini had altına alan, ibadettir; zahirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; abd ile Mabud arasında en yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet, kemalât-ı beşeriyenin en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.”14 Hem “İbadet, fikirleri Sâni’-i Hakîm’e çevirttirmek içindir. Abdin Sâni’-i Hakîm’e olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intac eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittiba etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk eder.”15 Meselâ insan, “kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbanîye imtisal ettirmek için yegâne İlahî bir vesile”16 olan namazla, “Dergâh-ı İlahîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde ederek”17 takva mertebesine çıkabilir.

Bu sırra binaen, insan için en sağlam takva yani vikaye alanı başta namaz olarak farz olan ibadetlerdir. Farzları şuurlu bir tarzda eda ve kebirelerden kaçınmak ve takva mertebesine çıkmak için ise bizce, en kısa ve en selâmetli yol Risale-i Nur’un gösterdiği yoldur. Bu yüzden Risale-i Nur’un rehberliğinde bu büyük hakikate ve mertebeye vasıl olmak en isabetli ve en doğru tarz olacaktır. Çünkü “Risale-i Nur yalnız bu vatan ve millet için değil, âlem-i İslâm ve bütün beşeriyetin ihtiyacına cevab verecek bir külliyat olarak te’lif edilmiştir.”18 “Risale-i Nur, öyle bir ziya-i hakikat, öyle bir bürhan-ı hak ve bir sirac-ı hakikat neşrediyor ve iki cihanın saadetini temin edecek Kur’ân ve iman hakikatlerini ders veriyor.”19 “Evet, tarih-i beşer, Risale-i Nur gibi bir eser göstermiyor. Demek anlaşılıyor ki Risale-i Nur Kur’ân’ın emsalsiz bir tefsiridir.”20 

Dipnotlar: 1- Kastamonu Lâhikası, s. 205. 2- Age., s. 205. 3- Age., s. 206. 4- Age., s. 206. 5- Age., s. 99. 6- Sorularla İslâmiyet sitesi. 7- İşaratü’l-İ’caz, s. 245. 8- Age., s. 253. 9- Age., s. 72. 10- Age., s. 414. 11- Age., s. 226. 12- Ahmed b. Hanbel, 5, s. 411. 13- Eski Said Dönemi Eserleri-Makalat, s. 95. 14- İşaratü’l-İ’caz, s. 230. 15- Age., s. 229. 16- Age., s. 16. 17- Sözler, s. 71. 18- Asa-yı Musa, s. 416. 19- Sözler, s. 1250. 20- Age., s. 1253.

Okunma Sayısı: 3828
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı