"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tam Müslüman olmak ve Risale-i Nur

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
27 Temmuz 2016, Çarşamba
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin “Doğru İslâmiyet ve İslâmiyet’e lâyık doğruluk” ifadesi son derece mühim ve manidardır.

Kısaca doğru İslâmiyet: İslâmiyet’e tam manasıyla taraftar olmak ve onu yaşamaktır. Yani hakikî manada Müslüman olmaktır. İslâmiyet’e lâyık doğruluk ise; iman-ı tahkikîyi kazanıp hakikî mü’min olmaktır. Bu manaların altında ise iman ve İslâmiyet hakikati karşımıza çıkmaktadır. Hem de bu iki kavramın farklı olduğu ve biri birisiz olamayacağı da anlaşılmaktadır. Bu hususta bizlere ufuklar açan ve yol gösteren Üstad Bediüzzaman Hazretleri şu mühim tesbitleri yapmaktadır: “Ulema-i İslâm ortasında İslâm ve imanın farkları çok medar-ı bahsolmuş... Ben şöyle bir fark anladım ki: İslâmiyet iltizamdır; iman iz’ andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. 

Demek, o dinsiz, bir cihette hakkın iltizamıyla İslâmiyet’e mazhardı; dinsiz bir Müslüman denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; gayr-i müslim bir mü’min tabirine mazhar oluyorlar.”1 Bu sebeple, “İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi İslâmiyet’siz iman da medar-ı necat olamaz.”2 Bu hakikate binaen, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Meyvenin Dördüncü Meselesinde ve Gençlik Rehberi’nde belirttiği “Ecel elinden terhis tezkeresi alan kırk adamdan, bir adam kazanabilmiş; otuz dokuzu kaybetmiş”3 olan acı hakikatin sebebi de bir cihette anlaşılmaktadır. Yani insanın ebedî hayatındaki saadetini kaybetmesinin sebebinin iman ile İslâmiyet dengesini kuramayışıdır. Ya İslâmiyetten uzak bir mü’minlik anlayışı veya İslâmî esaslara taraftar bir mü’minsizlik zihniyeti. “Şimdi firenk usûlünün ve medeniyet namı altında bid’atkârane ve şeriatşikenane cereyanlara tarafdar olduğu halde; Allah’a, âhirete, Peygamber’e imanı da taşıyor ve kendini de mü’min biliyor. Madem hak ve hakikat olan şeriat-ı Ahmediyenin kavaninini iltizam etmiyor ve hakikî tarafgirlik etmiyor, gayr-ı müslim bir mü’min oluyor”4 dolayısıyla da medar-ı necat olamıyor. 

“O bedbahtlar, bazı ehl-i imanın (imanları beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve âhirete, yani elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi; sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidane tercih edip dinsizlik ile iftihar ederler. 

Bu cümlenin bu asra bir hususiyeti var. Çünkü hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sair asırlarda o ehl-i dalâlet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor.”5 Çünkü “Bu asrın bir hâssası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını, bâki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş.”6 Ve böylece “Bu cihan harbinden daha büyük bir hadise ve zemin yüzündeki hâkimiyet-i amme davasından daha ehemmiyetli bir davayı”7 kaybediyor. Bu çok mühim olan bir nevi eksen kaymasını ya da dengesizliği düzeltecek ve bu davayı kazandıracak yegâne vesile ve çare çağın tefsiri ve Kur’ân’ın bu zamandaki mucizesi olan Risale-i Nur’dur. “Evet, o büyük davayı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o davanın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan iman-ı tahkikîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hâkimin mu’cize-i manevisinden neşet edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dava vekili bulunan Risale-i Nur’dur.”8 

“Demek avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter”9 Evet, “Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selamet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran en ziyade Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.”10 Bu sebeple, “Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın tiryak misal ilâçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metin, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sadık, fedakâr şakirdleri mukavemet ederler. Öyle ise, her şeyden evvel onun dairesine girmeli. Sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlas ve tam itimad ile ona yapışmak lâzım ki; o acib hastalığın tesirinden kurtulsun”11 Öyleyse, “İnsan-ı kâmil olmak için çalışmak; yani hakikî mü’min ve tam bir Müslüman olmak; yani yalnız surî değil, belki hakikat-ı imanı ve hakikat-ı İslâmı kazanmak; yani şu kâinat içinde ve bir cihette kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlık-ı Zülcelal’ine abd olmak ve muhatab olmak ve dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle, benî-Âdem’in melaikeye rüchaniyetini isbat etmek ve şeriatın imanî ve amelî cenahlarıyla makamat-ı âliyede uçmak ve bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete girmek”12 için asrımıza takdim edilen Risale-i Nur gibi harikulade bir esere dört elle sarılmak lazım ve elzemdir vesselam.

Dipnotlar:

1-Mektubat 58,

2-age.58,

3-Gençlik Rehberi 78,

4-Barla Lahikası 555,

5-Şualar 1108,

6-Kastamonu Lahikası 104,

7-Asa-yı Musa 35,

8-age.36,

9-age.36,

10- Kastamonu Lahikası 165,

11-age.105,

12-Mektubat 775

 

Okunma Sayısı: 4246
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • SAİD HAKTAN

    27.7.2016 15:24:06

    Değerli kardeşim diyorum ki;Aynı kitapları ve aynı konuları okuyanlar (nur cemaatlerinin bölünmüşlüğü) belki HZ.muhammed (asm) "Ümmetin ihtilafı rahmettir." beyanına göre çok doğru görünüyor.Ancak merhum üstad harbi umumi olurken bile nurlarla meşgul olmuş ve iman hizmetine devam etmişti.(o vazifeliydi) Bizim dünya ve ahiret işlerini beraber götürmemiz gerekiyor.Hatta bu karışıklık (darbeler) içinde bazı hadisata istemesekde katılmak gerekiyor.Mülkü amiriniz diyorki;Şu saatte şu meydanda olun.Oluyorsunuz.olmazsanız..Belki gözaltına alınacaksınız.Oysa ki risale-i nuru okuyanlar hiç kimseye suizan etmezler. Askerin (derbeci olmayan) polisin (darbeci olmayan) işine karışmaz.1980 DE sağcılık ve solculuk sebebiyle ölen,hapislere düşen veya sakat kalanları tanıdım.O gün gençleri bölen siyasiler (ölmesine sebep olanlar) İkibinli Yıllarda hükümet olmuşlardı.Hülasa bu zaman da her doğru bildiğimizi uygulayamayız

  • vefa umurca

    27.7.2016 13:40:49

    Allah nasip etsin. Amin Amin Amin.

  • Toygar

    27.7.2016 10:25:28

    "İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi İslâmiyet’siz iman da medar-ı necat olamaz." hakikatini tekraren hatırladım bu yazıyla. Üzüldüm, 10 gündür savrulan kardeş-ağabey dediklerimin hallerine! Ahir zamanmış hakkalyakîn anladım. Anlatmak çare değil artık, üzülmek de gelmiyor zaten içinden insanın! Bekliyor sadece ânı yaşayarak sessizce ve gelsin istiyor tecelli-i hakikat ve sırat!..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı