"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstad Bediüzzaman ve İsm-i A’zâm

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
11 Şubat 2016, Perşembe 00:05
Allah’ı en güzel manada tanımamıza vesile olan Onun güzel isimleridir, yani Esma-i Hüsna’sıdır.

“Hâtem-i divan-ı nübüvvet ve bütün enbiyanın mu’cizeleri onun dâvâ-i risaletine bir tek mu’cize hükmünde olan enbiyanın serveri ve şu kâinatın mâbihi’l-iftiharı ve Hazret-i Âdem’e (Aleyhisselâm) icmalen talim olunan bütün esmanın bütün meratibiyle tafsilen mazharı (Aleyhissalâtü Vesselâm)a”1 Cenâb-ı Hak tarafından talim edilen esma ve onun cilveleri olan eşyanın isimleri sayesinde insan sair mahlûkat içinde rüçhaniyet kesbederek, en mümtaz bir varlık olmuştur.  İnsan, baba mesleği olan bu talim-i esma vesilesiyle marifetullahta terakki ederek, hakikî insaniyet mertebesine ulaşmaktadır. Kur’ân, “insanın câmiiyet-i istidadı cihetiyle mazhar olduğu bütün kemalât-ı ilmiye ve terakkiyat-ı fenniye ve havarik-ı sun’îyeyi ‘talim-i esma’ ünvanıyla ifade ve tabir ederek, her bir kemalin, her bir ilmin, her bir terakkiyatın, her bir fennin bir hakikat-ı âliyesi var ki; o hakikat, bir ism-i İlâhîye dayanıyor.”2 demektedir.

Bütün kâinat yüzünde cilvelenen isimlerin azamî mertebeleri olduğu gibi; Cenâb-ı Hak’kın bütün isimlerini içine alan ve en büyük isim manasını taşıyan bir ism-i azamı vardır. Bütün esma-i hüsnayı ihtiva eden en kapsamlı isim olan ism-i azam gizli bırakılmıştır. Bunun bir hikmeti, bütün isimlerin ism-i azam kıymetinde bilinmesi ve zikredilmesidir. Nasıl ki, “İnsanlarda veli, Cum’ada dakika-i icabe, Ramazanda leyle-i Kadir, esma-i hüsnada İsm-i A’zam, ömürde ecel meçhul kaldıkça; sair efrad dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir.”3 

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, hemen bütün bahislerini esma ile dokuduğu Risale-i Nur’da İsm-i Azam meselesine büyük ehemmiyet vermiş ve şu tesbitlerde bulunmuştur:  “İsm-i a’zam gizlidir. Ömürde ecel, Ramazanda leyle-i kadir gibi, esmada İsm-i A’zamın istitarı mühim hikmeti var. Kendi nokta-i nazarımda hakikî ism-i a’zam gizlidir, havassa bildirilir. Fakat her ismin de a’zamî bir mertebesi var ki, o mertebe İsm-i A’zam hükmüne geçiyor. Evliyaların ism-i a’zamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır.”4 Hem “İsm-i A’zam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor. Meselâ İmam-ı Ali Radıyallahü Anh’ın hakkında ‘Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs’ altı isimdir. Ve İmam-ı A’zam’ın İsm-i A’zamı ‘Hakem, Adl’ iki isimdir. Ve Gavs-ı A’zam’ın İsm-i A’zamı ‘Ya Hayy!’dır. Ve İmam-ı Rabbanî’nin ism-i a’zamı ‘Kayyum’ ve hâkeza.. pek çok zâtlar daha başka isimleri, İsm-i A’zam görmüşlerdir.”5 Bu manalar ışığında baktığımızda, Üstad Bediüzzaman Hazretleri de, ism-i azamı “İsm-i Azam Risalesi” ismini verdiği risalede “Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs ve Allah-u Ehad” olarak yedi isimle zikretmektedir. Ayrıca, “tarikat-ı Muhammediye (asm) dediği namaz tesbihatında ve büyük cevşen içerisinde bulunan iki ayrı ism-i azam duâsında toplam yüz on sekiz ismi Allah ve Rahman isimlerine dayandıran Üstad Bediüzzaman Hazretleri, her iki duânın başında da birinci sırada Allah ismini zikretmesi hem “İsm-i A’zamı taşıyan Âyet-ül Kürsi’ye”6 dikkat çekmesi ve “Lâfzullah” sair esma ve sıfâta câmiiyeti ve ism-i a’zam olduğu itibariyle…”7 demesi meselenin vuzuhu açısından manidardır. Çünkü “Bütün Esma-i Hüsnanın ifade ettiği manalar ile bütün sıfât-ı kemaliyeye Lâfza-i Celâl olan ‘Allah’ bil’iltizam delâlet eder. Sair ism-i haslar yalnız müsemmalarına delâlet eder. Sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lâfza-i Celâl bil-mutabakat Zât-ı Akdes’e delâlet eder.”8 “Yani, Allah lâfzı, bütün isim ve sıfatları içine alır ve her bir isim ve sıfata da işaret eder. Bu geniş ihata ve mana Allah’ın diğer diğer has ve özel isimlerinde yoktur. Allah lâfzının diğer özel isimlerden farkı; Allah lâfza-i celâli Zat-ı Akdesin bir unvan ve ismidir. Bütün mükemmel isim ve sıfatların kaynağı ve menbaı; Allah’ın Zat-ı akdesi olmasından dolayı, Allah’ın zatını temsil eden Allah lâfzı, dolaylı olarak bütün isim ve sıfatlara da işaret ve delâlet eder.” (Sorularla Risale sitesi)

Aslında Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “İsm-i A’zam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor.”9 ifadesiyle, isimlerin farklı birer insan nazarında ve şahsında İsm-i A’zam olduğunu da beyan etmektedir.

Öyleyse İsm-i Azam’ı, insana bakan yönüyle, yani insanın “mazhar” bulunduğu “hâl” ve “hakikat” açısından incelemek, en azından bizi konu ile ilgili daha belirli, daha anlamlı ve daha özel bir sonuca götürecektir. Öyle ki Üstad Hazretlerinin de, İsm-i Azam’ı daha çok “mazhariyet” çerçevesinde ele aldığını görürüz. Bedîüzzaman, kişiler ve mazhar olduğu halleri, Allah’ın o kişide tezahür eden ismi ile yani o şahsa göre İsm-i Azam olan bir isim ile açıklar. İnsanda Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimleri tecelli eder. Fakat bir veya birkaç isim daha galip, daha baskındır. Her insan kendi ruh âleminde hangi ismi kendine daha yakın hissediyorsa veya merakı ve alâkası daha çok hangi isme ise veya nasıl bir işle meşgülse o hale münasip ismi veya isimleri bulmalı. Belki o ismin veya isimlerin âzamî mertebesine yetişmeli. Başka bir deyişle kendi ruhuna, yaradılışına, haline, merakına, alâkasına, mesleğine, meşrebine, hangi isim veya isimler daha alâkadar ise o ismi veya isimleri bulmalı, onda ilerlemeli. O ismi veya isimleri bir nevî kendine İsm-i Âzam yapmalı.”10 Evet, “Çendan insan bütün esmâya mahzardır. Fakat kâinatın tenevvüünü ve melâikenin ihtilaf-ı ibadâtını intâc eden tenevvü-i esmâ insanların dahi tenevvüüne medar olmuştur. Enbiyânın ayrı ayrı şeriatları, evliyanın başka başka tarikatları, asfiyanın çeşit çeşit meşrebleri şu sırdan neş’et etmiştir. Meselâ İsâ Aleyhisselâm sâir esmâ ile beraber, Kadîr ismi onda daha galiptir. Ehl-i aşkta Vedûd ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir.”11 Meselâ, Üstad Bediüzzaman Hazretleri “kendisi Nur ism-i celiline mazhardır. Bu ism-i şerif, kendileri hakkında bir ism-i a’zamdır.”12 “Cenâb-ı Hak ve Mabud-u Bilhak, insanı şu kâinat içinde rububiyet-i mutlakasına ve umum âlemlere rububiyet-i âmmesine karşı en ehemmiyetli bir abd ve hitabat-ı Sübhaniyesine en mütefekkir bir muhatab ve mazhariyet-i esmasına en câmi’ bir âyine ve onu İsm-i A’zamın tecellisine ve her isimde bulunan İsm-i A’zamlık mertebesinin tecellisine mazhar bir ahsen-i takvimde en güzel bir mu’cize-i kudret ve istidadça en ulvî ve en yüksek surette, mahiyette yaratmıştır.”13 “Demek nasıl esmada bir İsm-i A’zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a’zam var ki, o da insandır.”14 Evet, “Kâinat ağacının en son ve en cem’iyetli meyvesi ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi ve kâinat Kur’ân’ının Âyet-i Kübrası ve İsm-i A’zamı taşıyan Âyet-ül Kürsisi“15 olan bu insana yakışan “Kendini okuyup”16 ve “arş-ı a’zamdan, İsm-i A’zamdan, her ismin mertebe-i a’zamından gelen Kur’ân’ın”17 “himayeti altına mü’minane ve mu’temidane girerek”18 ve “İsm-i A’zama mazhar olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın”19 “Sünnet-i Seniyyesinin dairesine teslimkârane ve müstahsinane dâhil olup, dünya şekâvetinden ve âhirette azabdan kurtulmalıdır”20 

Elhasıl; insan her bir ismi, bir İsm-i Azam telakki ederek marifetullahta terakki edip, Allah’ın razı olacağı bir kul olmalıdır. Çünkü “Esma-i Hüsna’nın her birisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemali var ki; bir tek cilvesi, koca bir âlemi ve hadsiz bir nev’i güzelleştiriyor.”21 

Cenâb-ı Hak mânen diyor ki: “Ey benî-Âdem! Sizin pederinize, melaikelere karşı hilâfet dâvâsında rüchaniyetine hüccet olarak, bütün esmayı talim ettiğimden, siz dahi madem onun evlâdı ve vâris-i istidadısınız. Bütün esmayı taallüm edip, mertebe-i emanet-i kübrada, bütün mahlûkata karşı, rüchaniyetinize liyakatinizi göstermek gerektir. Zira kâinat içinde, bütün mahlûkat üstünde en yüksek makamata gitmek ve zemin gibi büyük mahlûkatlar size müsahhar olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol açıktır. Haydi, ileri atılınız ve birer ismime yapışınız, çıkınız.”22 

Bu hakikatler ışığında Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin her Risalesinin sonunda İsm-i Azam’ı şefaatçi yaptığı duâsıyla nokta koyalım:  “Cenâb-ı Hak, İsm-i A’zam’ın hakkına ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hürmetine ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın şerefine, bütün Nur Talebelerini Cennet-ül Firdevs’te saadet-i ebediyeye mazhar eylesin ve hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede daima muvaffak eylesin, âmîn.”23  

Dipnotlar: 

1- Sözler 416, 2- age.415, 3- Mektubat 806, 4- Barla Lâhikası 528, 5- Lem’alar 931, 6-  Asa-yı Musa 60, 7- Mektubat 666, 8- Mesnevî-i Nuriye 371, 9- Lem’alar 931, 10- S.Kösmene 24.05.2009 Yeni Asya Gazetesi, 11- Sözler 535, 12- Barla Lâhikası 244, 13- Sözler 147, 14- age.1121, 15- Asa-yı Musa 60, 16- Sözler 1121, 17- age.590, 18- Lem’alar 225, 19- Sözler 560, 20- Lem’alar 225, 21- Şuâlar 127, 22- Sözler 414, 23- age.1256. 

Okunma Sayısı: 11578
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    11.2.2016 23:49:04

    Tebrik ediyorum Ahmet abi.. maşallah çok istifadeli bir yazı olmuş.. Bizleri yine nurlarda seyahat ettirdin.. kalemine kuvvet..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı