"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ölümü Bekleyen Hollandalılar

Ahmet DURSUN
19 Ağustos 2014, Salı
Hepimiz ölümle nişanlıyız.
Mukadderatımızın ‘düğün günü’ için hazırlanıyoruz. Gün gelecek, mütemadiyen işleyen saatimiz çalacak, düğün haberimiz çok uzaklardan duyulacak.
Ölümün nadiren hatırlandığı mimsiz medeniyetin sefahat yuvaları olan Avrupa başkentlerinde dolaşırken ölümü hatırlamak…Ölüme bütün kapılarını kapatmış gibi hayatı hoyratça harcayan Paris, Brüksel ve Amsterdam…  Başkalarının ölüm ve hayat kararlarını verirken kendilerini ölümden azade zanneden mağrur Avrupalılar… Biliyorlar ki sürekli öteledikleri, kendilerinden uzak tutmaya çalıştıkları ölüm düşüncesi tüm gerçekliğiyle bir gün kendilerinin de kapısını çalacak. Kapısı çalınanlar nereye gidecek, kim kime misafir olacak? Kim bilir, vahşi Batı’nın bütün dünyayı kasıp kavuran hırçınlıkları, hırsları, bu sorulara makul cevaplar bulamadıklarındandır. 
Avrupa’nın şaşaalı caddelerinin üstünü örtemediği bazı gerçekler var. Mazlum, masum halleriyle etraflarından hürmet ve muhabbet bekleyen, hemen yanı başlarında kalplerini ferahlandıracak bir ses aradıkları her hallerinden belli olan yaşlı Avrupalılar. Rotterdam ve Amsterdam’da sıklıkla karşılaştığımız yaşlı çiftler, ölümün kendileri için pek yakın olduğunun farkında olmalılar ki, serin bir iç muhasebenin sıkıntılarını yüzlerine yansıtarak yaşamaya çalışıyorlar. Muhtemelen yalnızlar, muhtemelen sefih medeniyetin gaddar dayatmalarıyla, önce kendileri babalarını terk etmişler ve acı bir tekerrürle şimdi de evlatları tarafından terk edilerek yalnızlığın ve ıstırabın mahkûmu olmuşlar. Yalnızlığın yürekleri dağlayan acısıyla birlikte yaklaşan ölümün dayanılmaz azabı… Ölümü bekleyen Hollandalılar nasıl teselli bulacak? Bu tesellinin reçetesi,  ne yazık ki bugünlerde maddî ve manevî cinayetlerle meşgul olan Doğu’nun elinde.  Doğu, elindeki hazinenin kıymetini bilmeyen bir mirasyedi savurganlığıyla tüm değerlerini tüketmeye devam ediyor, ‘Kimsesizlerin Kimsesi’nin sırtına yüklediği mukaddes vazifeyi kimsesizlere ulaştıramıyor. 
Avrupa hasta. Bir yanda ölümü bekleyenler, hemen yanı başında vur patlasın çal oynasınlarla  ölümü küçümseyenler… Bir yanda hukuku kutsallaştıranlar, diğer yanda kendi hayatının, bedeninin hukukunu muhafaza edemeyenler...  Bir yanda hürriyeti bayraklaştıranlar, diğer yanda nefsinin esiri olarak canım hürriyeti köleleştirenler…
Batı hasta. Bu hastalığı tedavi etmesi gereken ışığın yükseldiği yerler, Batı’nın bulaşıcı hastalığına giriftar olarak ayağa kalkacak mecalden yoksun. Bu yoksunluk kaderimiz midir? Biz yoksun ve yoksuluz diye ‘mededmeded!’ çığlıklarıyla vicdanları sızlatan yaşlı Hollandalılar, ‘liberten’ hayat tarzıyla cehennem çukurlarına hızla yuvarlanan genç Fransızlar, sefahati hürriyet addederek  behimî hislerinin esiri olan koskoca milletler ebediyen azaba mı mahkûm olacaklar? Ya, türlü türlü denaetlerle kendilerini azaba mahkûm edenler, Müslümanız diye ortalıkta gezinenler, elin Fransız’ına nasıl yardım edecekler? Bir şeyler yapmalı; lakin ne yapmalı?
Risale-i Nur okuma programı için Paris’teyiz. Hastalığını dünyaya bulaştırmış, Aydınlanma adını verdiği karanlık operasyonlarıyla dünyayı zehirlemiş bir coğrafyanın göbeğinde Meyve’nin Dördüncü Mesele’sini okumak…  İçimizi çürüten hastalıklarımızı fark ederek iman kurtarma davasının farkındalığına varmak, “ O seconde Europe, sache!” diyebilmek, Kur’ân eczahanesinin devâsını ve dâvâsını muhtaçlara ulaştırabilmek… Anlamsızlığa anlam katabilmek… Ölümü bekleyen Hollandalılara ebedi bir müjdenin habercisi olabilmek…  Kendisiyle didişen, kendi kendini yiyip bitiren, kardeşinin husumetini meşgale edinen ülkem insanı için anlamlı olmayabilir. Tefrikalarla boğuşan İslam dünyası kendi yaralarına merhem olamamanın çaresizliği içinde başka coğrafyalara elini uzatamayabilir. Mazeretler hiç bitmeyebilir.
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın” der şairimiz. Ne İngiliz kadar servetimiz ne de tüm dünyayı kurtarabilecek bir iktidarımız var. Tüm acz ve fakrımızla, ‘tevekkeltü al Allah’la yola çıktık. İnanıyoruz ki, İkinci Avrupa’ya saçılacak bir tohum, burada sümbüllenecek bir iman çiçeği,  yalnız Avrupa’nın değil, bütün insanlığın saadetine gülümseyecek. Bir gün, her şey daha güzel olacak.
Okunma Sayısı: 2340
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mehmet özyurt

    19.8.2014 11:19:00

    Ahmet bey ALLAH razı olsun sizden içimdekileri siz edebi olarak dile getirmişsiniz ne olur bu konu üzerinde daha fazla durun evet artık bu konuların gündemden hiç düşmemesi lazım artık kardeşlerin bu hafta paris,öbür hafta boon ,öbür hafta Venedik dersindeydik demeleri lazım mesuliyetimizi duyurmandan dolayıda tebrik ederim

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı