"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Isparta mevlidinde hüzünler ve sevinçler

Ahmet ÖZDEMİR
03 Ekim 2013, Perşembe
Daha önceki yazımda “Isparta Mevlidi bir vuslattır” demiştim. Eksik söylemişim. Isparta Mevlidi hem vuslat, hem de yeni dostlarla tanışmaktır.
12 Eylül 1980 ihtilâlindan önce okunan son Isparta Mevlidine Ankara’dan büyük bir kafile ile katılmıştık. Bu sefer de benzer şekilde hazırlandık. Zamanımız oldukça sınırlıydı. 33 yıl sonra aynı güzergâhı kullanarak Isparta’ya ulaştık. Üstadın uzun yıllar sürgün kaldığı Emirdağ’ı ve çocuklarını çok sevdiği Bolvadin’i gece karanlığında geçip sabah vaktine yakın Barla’ya indik. Bizden önce gelenler Yeni Asya Sosyal Tesislerini doldurmuşlardı. Biz de kardeş cemaatin mekânına misafir olduk.
Sabah namazını kılıp Barla’yı yürüyerek gezmeye başladık. Cennet bahçesine yukarıdan bakıp ilk Medrese-i Nuriyeye girmeye çalıştık. Çünkü mekân dar, ziyaretçi boldu. “Mübarek Çınar ağacı”na pencereden bakıp 1920’li yıllara hayalen gidip Üstadın misafiri olduk. Daha sonra Mus Mescidi’ne gidip teberrüken namaz kılmak istedik. Ama kapalıydı. Hayalen 1930’lu yıllara gidip Barla sıddıklarıyla saf tutup namaz kılıp duâ ettik. Tabi o günkü nahiye müdürü ve jandarma yoktu. Olsalardı belki hayalî namaz kılmamıza da engel olurlardı.
Üstadın 1954 yılından sonra ara sıra gelip kaldığı ikinci Medrese-i Nuriyeye gitmesek eksik kalırdı. Burası yakın zamanda restore edilmiş ve Isparta valisi de açılışını yapmıştı. Dar ve dik sokaklardan yürüyerek bu güzel mekâna ulaşabildik. Kapıda bir levha asılmış ve açılış saati 08.00’i gösteriyordu. Ama bizim saatimiz 07.30’du. Dışarıdan bakıp emeği geçenlere duâ edip kabristanın yolunu tuttuk. Çaşnigir Camii’nin önünden geçerken “Barla Medrese-i Nuriyesi’nin başkâtibi” ve Barla Sıddıklarından Şamlı Hafız Tevfik Ağabeyi hatırladık. Bu camide bir süre imamlık yapmıştı.
Barlalılar güne “merhaba” derken biz kabristana ulaşmıştık. Kabristan iki bölümden oluşuyordu. Rivayete göre yukarı kısmı zenginler, ağalar mezarlığı, aşağı kısmı da fakirler mezarlığı imiş. Biz aşağı mezarlığa girdik. Bizden önce gelenler adeta kabristanı doldurmuştu. Ziyaretlerimize Merhum Şem’i Güneş’ten başladık. Marangoz Mustafa Çavuş ve oğulları Ahmet ve Mehmet Güvenç ağabeylerin kabirlerini ziyaret ettik. Oradan devamla Abdullah Çavuş, Muhacir Hafız Ahmed, Şamlı Hafız Tevfik ve eşi Zehra Hanım, Bahri Çağlar, Berber Mehmed Keskin, Hüseyin Bülbül ve Sıddık Süleyman’ları ziyaret ettikten sonra Almanya’dan Nur hizmetlerinden kara yoluyla dönerken Bulgaristan’da bir trafik kazasında vefat eden Merhum Bayram Yüksel ve Ali Uçar Ağabeylerin kabirleri başında durduk. Orada oturup Yasin-i Şerif okuyup sevabını Üstad Bediüzzaman ile vefat eden Nur Talebelerinin ruhlarına hediye ettik.
Zamanı iyi değerlendirmek gerekiyordu. Bizi bekleyen iki belediye otobüsüne binip Üstadın “Yıldız Sarayına değişmem” dediği Çamdağı’nın yolunu tuttuk. 33 yıl önce üç saatte yürüyerek çıkabildiğim Çamdağı’na otobüslerle yarım saatte gittik. Orman içinde güzel yollar ve mekânlar yapılmıştı.
Çamdağı adeta sabahın erken saatlerinde ziyaretçi akınına uğramıştı. Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen Nurun sevdalılarıyla dolmuştu. Zirveye yakın noktada yapılan binanın terasında kahvaltımızı yaptık. Kendimizi Yıldız Sarayı’nın balkonunda farz ettik. Hem dağları, hem de Barla Denizini (Eğirdir Gölü) tefekkür ettik. Manzara muhteşemdi. Keşke biraz vaktimiz olsaydı da buralarda Üstad gibi biraz kalabilseydik. Bu kadarına da şükür ettik. Buradan sonra zirveye yürüyerek tırmanmak gerekiyordu. Öyle yaptık. Kıvrıla kıvrıla tepeye çıktık. 2000 yılının sonunda soğuk ve karlı bir gününde menhus eller tarafından kesilen Bediüzzaman Hazretlerinin tefekkür mekânları olan katran ve çam ağaçlarını yaşlı gözlerle aradık. Katran ağacı uçurumun kenarında olduğundan kesilince aşağılara yuvarlanmış ve dağılmıştı. Daha sonra nurun fedakâr talebeleri tarafından katran ağacı yerine bir ağaç daha dikilmiş ve koruma altına alınmıştı. Burada Mübarek Süleyman’ı hatırladık ve Risalelerden onunla ilgili bölümü okuduk. Çam ağacının olduğu yere giderken bir grup Nur Talebesi yolumuzu kesip kitaplarımızı imzalatmak isteyerek bize sürpriz yaptılar. Gerçi kitap imzalamak için öğleden önce mevlid okunacak Ulu Cami avlusunda olacaktık. Katran ve çam ağacı arasında bir yerde bu dostlarımızı kırmayarak kitaplarımızı imzaladık. Altına bir not düştük: Çamdağı.
Üstadın tefekkür menzili olan çam ağacı yerde yatıyordu. Aradan geçen bunca yıla rağmen çürümeden duruyordu. Yine Üstadın sevenleri yatan çam ağacının yanına 20-25 m. yüksekliğinde bir kule dikmişlerdi. Merdivenleri tırmanıp ormanı ve gölü seyredip tefekkür ibadetimizi yaptık.
Zaman çok çabuk ilerlemişti. Mevlide yetişmek için tekrar yola koyulup Isparta’ya ulaştığımızda öğle ezanı okunuyordu. Ulu Cami her zamankinden daha kalabalıktı. İçi dışı nurla ve nurlu insanlarla dolmuştu. Mevlidi dinleyip okunan duâlara “Âmin! Âmin! Âmin!” dedik. Uzun yıllar görüşemediğimiz can dostlarımıza kavuşup hasret giderdik. Bize ayrılan yerde kitaplarımızı imzalarken yeni dostlarla tanıştık, fotoğraflar çektirdik. Ayrılmak zor geldi ama...
Bir başka mevlidde/programda buluşmak duâ ve temennisiyle, dedik.
Bu kadar yol gelip Üstadın müze olan evini ziyaret etmemek olmazdı.
“Bin kalemli” köy olan Sav ayrı bir özelliğe ve güzelliğe sahipti. Sav kasabasına girdiğimizde ikindi ezanı okunuyordu. Merkez camide namazımızı kılıp kabristana geçtik ve nurun ilk kahramanlarından olan Merhum Hafız Mehmed ve Hafız Ahmet’leri ziyaret edip duâ ettik.
“İstikamet şehidi” olan Merhum Binbaşı Asım Beyin kabrini Gülcü/Alaaddin Mezarlığında bulduk. 1935 yılı Türkiye’sinde yaşanan acı olayları hatırladık. Evinde Risale okunuyor diye tevkif edilen ve sorgusu sırasında vefat eden Asım Beyin cenazesini yıkayacak bir erkek bulunamamıştı. Cenazeyi Eşi Nigar Hanım yıkamış ve Ulu Cami’de 5-6 kişinin katıldığı cemaatle namazı kılınmıştı. (Geniş bilgi için bkz. Barla Rehberi, s. 113-122)
Isparta ziyaretlerimiz bittiğinde güneş batıya yönelmişti. Geçmişe gidip hüzünlendik, günümüze gelip sevindik. Yani üzüntüyü ve sevinci bir arada yaşadık. Isparta nurlu bir gün daha yaşamıştı. Adeta şehre nur yağmıştı.
Okunma Sayısı: 1336
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı