"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kerbelâ’da kaybolan öğretmenler

Ahmet UÇAR
11 Aralık 2012, Salı
Yine bir öğretmenler günü sene-i devriyesini geride bıraktık. Bu seneki öğretmenler gününde ilköğretim tahsilimle tanıştığım öğretmenleri değil ilk öğretmenimi hatırladım. Annemi sevgi, hürmet ve minnettarlıkla yâd ettim. Sonra bu asırdaki ilk öğretmenleri veya namzetlerini düşündüm. Günümüzde ilk dersini validesinden alamayan çocuklar, ana-babası olduğu hâlde kendini yetim hisseden çocuklar, içerisinde huzur ve saadetin kırıntılarının kalmadığı çatırdayan aileler ve kariyer uğruna eşi ve çocuklarıyla arasına bariyerler ören anneler geldi gözümün önüne.
Üstadın annesinden aldığı terbiyeyle ilgili sözlere kulak verecek olursak; “Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum: Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım hâlde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sâir derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.
“Ezcümle: Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur’un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o validemin şefkatli fiil ve hâlinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.” (24. Lem’a, s. 260)
Asrımızda insanların hırçınlığının, tahammülsüzlüğünün, bencilliğinin ve şefkat yoksunluğunun sebebini ilk derslerden biri olan merhametin alınmamasında arayabilir miyiz acaba?
Bu seneki öğretmenler günü Muharrem ayının onuncu gününe tevafuk etti. Hz. Hüseyin’in (ra) hak dâvâsı uğruna Kerbelâ’da şehit edildiği ciğersuz hadisenin gerçekleştiği güne...
Bu iki gün arasında dolayısıyla Hz. Hüseyin (ra) ile ilk öğretmenler arasında kendimce mukayeseler yaptım. Aynı güne tevafuk eden bu iki hadiseyi birbirinin misâli ve hakikati gibi düşünüp benzerlikler ve farklılıklar buldum.
Hz. Hüseyin (ra) Kerbelâ’dan davet aldı ve hak için ahiret için oraya gitti. Onun dünyevî bir kaygısı yoktu, saltanat düşüncesi yoktu. Tek derdi hilafet kurumunun lâyıkıyla çalıştırılmasıydı. O bu gidişle dünyaya karşı ahiret yönünde tercihini koyuyordu. Ve Kerbelâ’daki şehadeti ona Cennet kapılarını açıyordu. Bir evlât pederine ve validesine kavuşuyordu.
Bir anne için de hayat-ı içtimâiye bir Kerbelâ’dır. Ama ahiret için değil dünya için çağıran bir Kerbelâ. Dünyevî kaygılarla gidilen ve uğruna nice ahiret nimetlerinin kaybedildiği bir Kerbelâ. Nice annelerin ayaklarının altına kadar gelen Cennet’i elinin tersiyle ittiği bir Kerbelâ. Nice anaların evlâtlarını kaybettiği veya nice evlâtların analarını kaybettikleri bir Kerbelâ. Nice anaların annelik vasıflarını yitirdikleri bir Kerbelâ.
Bir ağabeyin paylaştığı bir hatırayı ibretle daha doğrusu dehşetle dinlemiştim. Bir memure hanım dilekçe verip doğum ve sonrasında çocuğuna bakmak için izne ayrılıyor. Fakat doğum sonrası birkaç hafta sonra verdiği bir dilekçeyle hemen göreve başlamak istediğini söylüyor. Şaşkın iş arkadaşlarına da verdiği cevap “Evde biraz daha kalsam çıldıracaktım. Ben de bir bakıcı tutup işe başlamaya karar verdim.” demek oluyor.
Bu hadise yaşanan nicelerinin sadece bir nümunesi. Bir kadının fıtratının bozulmasının herhâlde uç noktası. Çünkü fıtratı bozulmamış bir kadın için evladıyla meşguliyet; “Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.” (24. Lem’a, s. 263) cümlesiyle Nurlarda ne kadar güzel ifade ediliyor. Ama bir annenin bu zevki artık hissedemez olması ne kadar acı veya bir kadının annelik vasfını yitirmesi ne kadar vahim.
Fıtrata muvafık hareket etmeyerek ve Cenab-ı Hakk’ın biçtiği rolü başka kişi veya kurumlara havale ederek bir annenin huzuru bulması mümkün değil. Zaten yaşananlar da bunun delili. Hayat-ı içtimâiyeye giren hanımlar çocuklarının geleceği için bunu yaptıklarını ifade ediyorlar. Şefkat hislerini ahiret için kullanmaları gerekirken dünya için kullanıp su-i istimal ediyorlar. Ama bir şefkat tokatı olarak bu fedakârlıklarına mukabil çocuklarından umdukları saygıyı göremiyorlar. Hattâ ilerleyen zamanda çocukları tarafından muhtemelen huzurevine terk edilerek çocuklarına reva gördükleri muameleye maruz kalıyorlar.
Rabbim annelerimizi ve anne namzeti kızlarımızı bu zamanın çetin imtihanından alınların akıyla çıkmayı nasip etsin. Bu muhrerem taifeyi ifsat etmek isteyen komitelerin plânlarını akim kılsın. Âmin.
Okunma Sayısı: 1521
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı