"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sahte teşhirler, gerçek müşahedeler

Ahmet UÇAR
08 Haziran 2013, Cumartesi
Dünya bir teşhirgâh-ı İlâhî, Allah’ın antika sanatlarının sergilendiği bir salon. Ve bu teşhirgâhın müşahedecileri veya ziyaretçilerinden biriyim ben. ‘Ziyaretçi’ tâbiri uygun düşer mi şüpheliyim. Çünkü ziyaret keyfî veya iradeye tâbî bir fiil. Ama benim bu dünyaya gelişim daha doğrusu gönderilişim iradem dâhilinde değil, küllî bir iradenin takdiriyle dünya sergisinde bulunuyorum. Öyleyse bir hikmete matuf bu gönderiliş, evet Rabbim beni bu dünyada kendi eserlerine karşı ‘mütehayyir istihsan edici’ olmam için göndermiş.
Temsilde hata olmasın; bir ressam resim yapar, odasının duvarlarını resimlerle doldurur. Resim yapma fiili içinde ve odasının duvarlarındaki tamamlanmış resimlerine bakmaktan bir zevk alır. Ama bununla yetinmez. Bir resim galerisinde resimlerini teşhir etmek ister. Yani resimlerine başkalarının da bakmasını ve onun resim kabiliyetini ve bunun tezahürü olan resimlerin beğenilmesini ve takdir edilmesini ister. Resimlerine bizzat kendi gözleriyle bakmaktan bir zevk aldığı gibi başkalarının gözleriyle de bakıp zevk almak ister. Bu arada gelenlere bir masada göz kirası nevinden çerezler, tatlılar veya küçük hediyeler de ikram eder. Gelen bir ziyaretçi duvarlarda asılı tablolara hiç itibar etmeden doğrudan masaların üzerindeki ikramlara müteveccih olsa ve tüm vaktini onlarla meşguliyete harcayıp, karnını doyurup ve hediyeleri alıp çekip gitse elbette bu sergiyi açan ressamın gadabını celbedecektir.
Aynen öyle de Rabbim dünyayı en güzel isimlerinin, sıfatlarının ve şe’nlerinin bir tezahürü sûretinde antika sanat eserleriyle donatmış. Beni de onları seyir ve temaşa için göndermiş. Bu eserleri hem kendi nazar-ı dekâikâşinasıyla hem de benim nazarımla müşahede etmek istemiş. Bu teşhirgâha girişin âdâbını ve maksadını da Peygamberler (as) ve gönderdiği Kitaplar vasıtasıyla talim etmiş. Bu arada dünyada çerezler nevinden bazı muaccel ücretler de koymuş. Ama benden asıl istediği şey, bu eserleri hayret ve istihsan ile seyretmem. Bu vazifeyi ihmal edip sâir şeylerle iştigal, elbette O’nun gadabını celb edecektir.
Asrımızda beni asıl vazifemden alıkoyan pek çok başka insan ürünü teşhirler var. Bunlardan biri de reklamlar. Televizyonda, radyoda, internette, kaldırımda, otobüste yani gözümün çarpacağı düşünülen her yerde. Hatta boş bir reklam panosunda kocaman harflerle “Buraya bakarlar” yazısı hâlâ hatırımda kalmış. Sokağa çıktığım anda bu sahte sanat eserlerini müşahede etmem dikte ediliyor. Dikkatim her türlü yolla onlara yönlendirilmeye çalışılıyor. Beri taraftaki mucize-i kudret ve harika-i sanat olan çiçek açmış bir ağaç, bir sinek, bir yaprak, güneş, bulutlar, kuşlar mahzun vaziyette müşahede edilmeyi bekliyor. Melâike de muhtemelen güneş varken niçin mumlara itibar ettiğimi hayretle izliyor.
Beni İlâhî sanatları müşahede vazifemden alıkoyan bir diğer önemli teşhir de müstehcenlik. “Kadın, kendi güzelliklerini göstermeye fıtraten çok meyyal olmasından, seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar. Ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlûp olup o ateşe sarhoşâne bir sürurla düşer, yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve bid’aları, birer câzibedarlıkla pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder.” (Şuâlar, 5. Şuâ, 504) Allah’ın antika sanat eserleri üzerinde bir bal arısı gibi tayeran etmesi beklenen göz, hevesât-ı nefsaniyeye tâbî âdî bir kavvat derekesine düşüyor. Nâmahremlerine mahrem yerlerini gösterenler, ziyaretçileri asıl vazifesinden alıkoydukları için Allah’ın isim ve sıfatlarının da hukukuna tecavüz etmiş oluyorlar. Bu noktadan ‘Cehennem hurileri’ tesmiyesine liyakat kesbediyorlar.
6. Söz’deki temsilde sol taraftan gelen dessas, ayyaş aldatıcı adamın “Hey arkadaş! Gel, gel. Beraber işret edip keyfedelim. Şu güzel kız sûretlerine bakalım. Şu hoş şarkıları dinleyelim. Şu tatlı yemekleri yiyelim” teklifine benzer tekliflerle her an karşı karşıyayım. Bu tekliflere karşı yine aynı sayfalarda “Sakın aldanma! Ve o dessasa de ki: Eğer arkamdaki aslanı öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def’ edip, peşimdeki yolculuğu men edecek bir çare sende varsa, bulursan; haydi yap, göster, görelim. Sonra de, ‘Gel keyfedelim.’ Yoksa sus, hey sersem!” (Sözler, 7. Söz, 35) kabilinden cevaplarla mukabele edip dikkatimi vazifeme teksif etmeli ve nefis ve şeytanımın hedef şaşırtmalarına imkân vermemeliyim.
Evet bu asırda asıl vazifem olan hayret ve istihsan vazifemden beni alıkoyan pek çok farklı teşhirler var. Ama bana düşen bir mü’mine yakışan tavırla gözümü Sani-i Basir’ine satmak ve O’nun arzu ettiği biçimde kullanmaktır. Tarihçe-i Hayat’ın önsözünde merhum Ali Ulvi Kurucu ağabeyin Nur talebeleri için söylediği şu ifade ne kadar ibretli: “Bir Nur Talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zîra, onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu ‘Dikkat!’ kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir.”  (Tarihçe-i Hayat, Önsöz, 16)
Gönlümün mihrak noktasında yazılı bu dikkat sesini duyabilmek için ibadetlerime, Kur’ân ile olan iştigalime ve Nurlardan günlük derslerime ihtimam göstermem gerekli. Zira her gün benim için yeni bir âlem ve yeni bir imtihan; o gün içinde neyi müşahede edeceğime dair veya neye hayret edeceğime ve neyi beğeneceğime dair. Her gece “Bugün Allah için ne yaptın” kabilinden “Bugün Rabbimin sanat eserlerinden hangisini müşahede ettim, hangisine hayretle ve beğenerek baktım?” sorularıyla nefsimi muhasebe etmem lâzım. Tâ ki, günüm hayret ve istihsan ifadeleri olan “Mâşaallah, Barekâllah ve Allahuekber” kelâmlarıyla dolsun.
Okunma Sayısı: 1942
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mikail yaprak

    24.3.2015 22:56:00

    Tebrikler Ahmet Uçar Bey! (Yaş farkımızı bilmediğim için "bey" diyorum). Bugün sizin de yazıları bir okuyayım, dedim. Maşallah çok istifadeye medar yazılarmış. Yurtdışında ortaokullarda okutabileceğim konular. (Not: Önce sehven 6.Söz çıkmış, ama alıntının sonunda doğrusu, yani 7.Söz yazılmış.)

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı