Prof. Dr. Mustafa Nutku, 9 yaşında ki kanser hastası çocuğun son anlarını anlatıyor:
Prof. Dr. Mustafa Nutku anlatıyor: İstanbul’da bir hastanede, 9 yaşında bir kız… İsmi: Esra… Hastalığı, kanser. Hastalığı vücuduna yayılmış. O hasta halinde ve ölümün soluğunu her geçen an gittikçe daha da yakınında hissederek hayat yürüyüşünün son durağına yaklaşırken, hasta yatağında uyanık olabildiği zamanlar, devamlı olarak kitap okuyormuş. Bir akşam, okuduğu kitaptan başını kaldırarak, annesine:
“ – Babamı çağırabilir misin, anne?” demiş.
Küçük kızının vücuduna yayılmış kanserle günden güne eriyişini gören, ölüm habercisi bu hastalığın sevgili kızından ayrılık getireceğinin acısını yaşayan annesi, kızının bu anî arzusu karşısında çekinerek sormuş:
“ – Babanı çağırmamı niçin istiyorsun?”
Hasta kız, önce bunu açıklamak istememiş; bir an düşünmüş ve:
“ – Çağırmasan da olur.. Hem çağırsan, gelinceye kadar belki geç olur..” sözleri üzerine annesinin merakı daha da artmış:
“ – Babanı çağırmamı önce isteyip sonra niye vazgeçtin?” diye sorunca, kızı gayet sakin bir şekilde;
“ – Anne, ben artık âhiret âlemine gidiyorum da, onun için..”cevabını vermiş. Bu sözleri üzerine annesinin gözünden, artık tutamadığı gözyaşları boşalırken, kızı gene o çok sakin haliyle:
“ – Bak! Azrail (as) beni almak için gelmiş; orada bekliyor..” diyerek odanın bir köşesini parmağıyla işaret etmiş. Annesi, kızından ayrılık vaktinin geldiğini anlayıp elleriyle yüzünü kapatarak hüngür-hüngür ağlarken, kızına gayr-i ihtiyarî sormadan da edememiş:
“ – Azrail (as) nasıl? Biraz tarif eder misin?”
“ – Çok güzel…” demiş, küçük kız…
Daha sonra da, içinde bulunduğu o maneviyat âleminden dünya haline tekrar avdet etmiş gibi, annesinin o ardı arkası kesilmeyen yüksek sesle ağlayışından rahatsız olmuş bir tavırla annesini, 9 yaşındaki çocukdan beklenemeyecek büyük bir kemal ve vakar ile tesellîye çalışmış:
“ – Niye bu kadar çok ağlıyorsun ki, anne? İmanı olan ve imanıyla yaşayanlar için ölüm ve âhirete gitmek, korkulacak bir şey mi? Dünyada daha fazla yaşasaydım, dışarıdaki insanların ekseriyeti gibi, dinde lâkayt, ibadette ihmalkâr halde uzun bir dünya hayatım olsaydı, benim için daha iyi mi olacaktı? Öyle olmam seni daha çok mu sevindirecekti? “
Kızının, yaşının çok üstünde bir olgunlukla kendisine verdiği bu hakikat dersi karşısında, annesinin sanki birdenbire gözyaşı pınarları kurumuş; yüksek sesle ağlaması aniden durmuş. Kanser hastası, kanser hastalığı vücuduna yayılmış olan 9 yaşındaki kız, annesiyle bu son konuşmasından sonra, yüksek sesle kelime-i şehadet getirmiş; daha sonra da, başı yavaşça sol tarafına düşerek ruhunu teslim etmiş. Annesinin biraz evvel pınarları kurumuş gibi durmuş olan gözyaşları yeniden, fakat bu defa sessizce çağlamış.. O sırada sevgili kızının artık ruhsuz olan bedeninin yanında, yatağında okuduğu son kitap ile bir kalem, dikkatini çekmiş. 9 Yaşındaki kızının dünyadan âhirete giderken, kendisini fevkalâde hayrete sevk eder derecede gösterdiği o çok yüksek ruh halinin sırrı, hasta yatağında son olarak altını da çizerek okuduğu o kitap sayfalarında kendini ilân ediyor gibiymiş. Kitap, “Hastalar Risalesi” ve altını çizerek okuduğu son bölümü de: “SEKİZİNCİ DEVA” imiş, "Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker."