“İnsanlığın geleceği için, çocuklara her birinin birer ‘özel varlık’ olduğunu hissettirmeliyiz.”
“Seni kim dövüyor?” sorusunu bana sık sık soruyorlar. “Hiç uzaklarda suçlu aramayın” diyorum. Beni döven ya tanıdığım biri ya da okuldan birileridir veya çevremdekilerden bir büyüğümdür. Aile içindeyse anne babam ve bazen de ağabeyim tarafında tartaklanıyorum. Okuldaysa öğretmenlerim bazen de okulda çete kurmuş çocuklar tarafından şiddet görüyorum. Koridorlarda, sınıfta, okul bahçesinde dövüldüğümde çok oluyor. En çok dayağı okul çıkışlarında yiyorum. Bizim sınıfta en çok dayağı Ömer adında hiperaktif, uyum zorluğu çeken bir çocuk yiyor. Ben de nöbetçi öğretmenler, müdür ve müdür yardımcısı ve okuldaki çetelerden dayak yiyorum.
Annemin anlattığına göre, babamla çok genç yaşta evlenmişler. İkisi de okula gitmemiş. Babamın bir mesleği yok. Bana, “Baban ne iş yapıyor?” diye sorduklarında, onlara “Serbest çalışıyor” diyorum.
Benden küçük dört kardeşim, büyük ise ablam ve ağabeyim var. Babam iş bulamayıp parasız olduğu günlerde çok sinirli olur. Suratı asık ve en ufak bir gürültüde bile bizi tekme tokat döver. O anda artık kimi yakalarsa! Babam annemle de her konuştuğunda tartışıyorlar. Babam annemi bazen çok dövüyor. Geçenlerde annem küçük kardeşime süt verirken sessiz sessiz ağladığını gördüm. Komşu kadınlar kendi aralarında konuştuklarında babamın psikolojisinin bozuk olduğunu söylüyorlar. Anneme çok üzülüyorum.
Sınıflarımız kalabalık ve çok gürültü oluyor. Öğretmen derse başlasa bile gürültüden dersi anlamıyoruz. Öğretmelerimiz bize çok bağırıyor. Bizleri susturmak için bazen sıra dayağına bile çekiyorlar. Bazı arkadaşlarımıza ceza vererek sınıftan atıyorlar. Bazılarının da velisini çağırıyorlar. Veliler, öğretmenimize “Öğretmen bey çocuğum yaramazlık yapıyorsa onu döv, kafasını kır. Ne yaparsan yap. Serbestsin” diyorlar. Öğretmenlerimiz bu okula disiplin şart deyip sopalarını sırtımıza, kafamıza indirdikleri çok oluyor. Sanki dayak yediğim zaman hemen uslu bir çocuk olacağımızı zannediyorlar. Sınıfta disiplini sağlayacaklarını zannediyorlar. Öğretmenlerim babama ‘çocuğun içine kapanık’ dediklerinde babam biraz mahcup bir şekilde ‘‘hocam ona yüz verme eti senin kemiği benim!’’ diyor.
Annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım, okulum, öğretmenlerim, müdürüm… Herkes bana düşmanca davranıyor, kalbimi kırmak için yarışıyor. Üzüleceğim diye kimseyle konuşmak istemiyorum. Herkese kızgınım, bir köpek gibi herkesi ısırmak, saldırmak istiyorum.
Geçenlerde babam, babasından yani dedemden ne dayaklar yediğini, ne işkenceler çektiğini anlattı. Demek ki babam bizi dövdükçe iyi çocuk olacağımızı zannediyor.
Babam anneme her tekme, tokat attığında bana vuruyormuş gibi üzülüp acı çekiyorum. İçimdeki acıları unutamıyorum. Kavgayı babamın tekme tokatlarından öğrendim. Kavga dövüş oldukça rahatlarım. Evde en çok dayağı erkek kardeşler yiyoruz. Annem bana biri seni döverse sende onu döv, diyor. Evin içinde dahi yürürken enseme bir tokat gelecek diye korkuyorum.
Derslerim iyi değil, öğretmenlerim babama, bu çocuk uyumsuz saldırgan biri, diyor. Okuldaki suçlarım, beni şöhretli biri yaptı. Okuldan sıkılıyorum, fırsat buldukça kaçıyorum. Teneffüste okul bahçe duvarından atlayarak internet kafelerde çok kere yakalandım. İnternet kafelere kavgalı, dövüşlü bolca silâhın kullanıldığı filmlere bayılıyorum. Senden herkesin ağzından dökülen, senden adam olmaz sözü içimdeki öfke ateşini her gün daha büyüyor.
Sonuç olarak; şiddet öğrenilmiş bir davranıştır. Her öğrenilen davranış gibi şiddette istenildiği zaman belli bir çabayla değiştirilebilir. Anne-baba şiddeti yaşayan ve gören çocuklar rahatlıkla şiddete yatkın olurlar. Aile içi şiddet, çocuklara güçlü olanın güçsüz olana vurma hakkı olduğunu öğrenirler.