Son zamanlarda gündeme bakan yönü ile kendimize bir özeleştiri gerekiyor.
Gündem o kadar sıcak ve o kadar kızışmış vaziyette ki neredeyse aklımız fikrimiz herşeyimiz gündemdeki malûm çekişmelere odaklandı. Ama bu bizi içten içe kemiren ve imanî anlamda ciddî zararlar verebilen bir odaklanma.
Neden mi?
Her sabah işyerimize gelip bilgisayarın karşısına oturduğumuzda 1-2 sayfa Kur’ân okuyup çalışmaya başlamak yerine, önce gündem ile ilgili bir gelişme var mı yok mu diye bütün manşetlere göz atmakla geçiriyoruz o vaktimizi. Önceliğimiz Üstadımızın tabiri ile “kalp ve mide dairesi”nden ziyade ta memleket dairesi olmuş maalesef.
Ve sonra öğle yemeklerinde bulmuş olduğu boş vaktinde belki de açıp “ne kadar okursam kârdır” diyerek 3-5 sayfa Risale-i Nur okumak varken o vakitler maalesef arkadaşlar ile gündem hakkında sıcak tartışmalara sarf ediliyor. Üstelik bu tartışmalarda hakikati anlatmak yerine “benim dediğim doğru”yu ispatlama peşinde koşuyoruz.
Sosyal medya paylaşımlarımız gündem üzerine. Ama özellikle de Nur Talebelerinin bu paylaşımları ya bir nurlu söz veya bir Nur tahlili veya hadis, âyet olması gerekirken sadece siyasî tahliller, siyasî kızgınlıklar maalesef. Bir siyasî tahlil yapacaksa bir Nur Talebesi, onu Risale-i Nurdan bir cümle ile kuvvetlendirerek yapar, ancak bizler bu tip bir tahlilden maalesef çok uzak kaldık.
“Bir kavgayı tefrit boyutunda takip eden tarafsız kalamaz.”
Mecburen kalben dahi olsa bir taraf seçmek zorunda kalıyoruz. Ya da bulunduğumuz sosyal hayattaki herkes tarafından, gündemi takip edip tartışmalara katıldığımız nisbette bir tarafa meylettiriliyoruz.
Ama gaflet perdelerinden dolayı hepimizin farkında olmadığı bir husus daha var:
Ömür sermayemiz çok az ve her geçen gün eriyen bir mum misali eriyip gidiyor. Geriye kalanlar ise boş lâkırtılar, “sen haklısın ben haklıyım “meseleleri.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir:
İyi de bir zulüm varsa ortada, sessiz mi kalalım? Risale-i Nur Hakikatlerine zıt birşeyler var ise susalım mı?
İtikadınızı, imanınızı, ibadetlerinizi engelliyorsa, azaltıyorsa, Nur Talebesi olmamız cihetiyle mesleğimiz olan uhuvvet sırrına zıt hareketler sergiletiyor ise, günlük okumalarımızı azaltıyor ve hatta bitiriyor ise, düne nazaran daha çok gıybet eder oldu isek. Ve yine düne nazaran etrafımızdaki “imanî hakikatleri anlatmam gerek” dediğimiz arkadaşlarımıza sırf bu gündemde bizden farklı şeyler söylüyor, farklı yerde duruyorlar diye daha az muhabbet eder oldu isek ve imanî hizmetimize fütur geldi ise evet sessiz kalalım. Hem de çok sessiz!
Çünkü bir Nur Talebesinin tek bir derdi vardır: “İMAN HİZMETİ”.
Onda bir azalma var ise sizde bir sorun vardır.
Bizim ağızımızdan çıkan ve aklımızdan geçen herşey, ama herşey “Hizmet” adına olmalıdır. Zor mu diyorsunuz? Evet “Dâvâ Adamı” olmak kolay değildir. “Yok ben sessiz kalmayacağım, gündemi ifrat derecesinde takip edip ifrat derecesinde tahliller yapacağım ve varsa bir zulüm bir hataya ortak olmayacağım” diyorsanız.
Size tek bir cevabım olabilir: İnsanın ihtiyaçları sonsuz ve iktidarı hiç hükmünde birşey. Zulmü bir kere gördüysek daha 2.sini 3.sünü 4.sünü görmeye neden zorluyoruz kalbimizi, neden yaralıyoruz? Kendi kalbimize neden zulmediyoruz? Gördük zulmü çekilelim kenara. İbadetlere, hizmetlere devam edip boş vakitleri şeytanın boş işler ile doldurmasına izin vermeyelim.
Her sabah bütün manşetlere bakıp heba ettiğimiz elmas dakikaları Kur’ân okuyarak parıldatalım, Risale okuyarak o eleştirdiğimiz ve tehlikeli olduğunu düşündüğümüz zulumlere set çekelim. Öğle araları gündemi tartışmak yerine açıp elleri duâ ile geçsin, okumak ile geçsin. İşte o zaman zulme ortak olunmaz. En azından kalbe zulüm edilmiş de olmaz. Öbürü boş lâkırtı ve gerçek zulüm ortaklığı olur maalesef.
Elhasıl: Risale-i Nur ile hemhal olan, neyi ne kadar takip edip ne hakkında ne kadar konuşması gerektiğini, bir tarafa tarafgir olarak değil hakka taraftar olarak ve bunları kavl-i leyyin ile söylemesini iyi bilir.
Unutmayalım bizim en önemli gündemimiz Risale-i Nurdur.