"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstünde akrep var!

Akif ARSLAN
04 Ekim 2016, Salı
Tenkide sevk eden sebep, hak aşkı ve hakikati temize çıkarma arzusu olmalıdır.1

Tenkid eden sırf eleştirmek için eleştiriyor ya da karşısındakine beslemiş olduğu adavetin bir neticesi olarak hatalarını arayıp sürekli tenkid etme arzusu içerisine giriyorsa bu tenkid güzel bir tenkid değildir. Bu tenkid, ihlâs düsturlarındaki “kardeşlerinizi tenkid etmemek” düsturuna aykırı düşüp ihlâsı zedelemektedir. “Tenkidin iyisi kötüsü mü olur?” gibi bir soru akıllara gelebilir. Üstadımız bize iki nevden tenkidden bahseder. Müsbet ve menfi. Menfi tenkid ikiye ayrılır. B

irincisi, tabiri caiz ise karşımızdakini umarsızca eleştirmek. Sırf onu sevmiyor ya da muhalifiz diye doğru-yanlış demeden eleştirmektir. İkincisi, sırf onu seviyor ve hep haklı çıkmasını arzu ediyor olduğumuzdan hatalarını görmeme veya görememe halidir. Enteresandır ki ikinci kısımda bildiğimiz manada bir tenkid söz konusu olmadığı halde bariz yanlışları meşrûlaştırmak gibi hazin bir sonuç doğurduğundan Üstadımız bunu da “menfi tenkid” olarak görmüştür. Müsbet tenkid ise konumuzun başında dediğimiz husustur ki içerisinde sadece hak aşkı ve hakikati temize çıkarma arzusu barındıran tenkiddir. 

Bilinmelidir ki müsbet tenkidin bir usûlü vardır. Birisinin üzerinde bir akrep görsek dahi usûlünce söylenilmezse o dahi kişiye faydadan çok zarar verebilir. Müsbet menfiye tebeddül eder.

Müsbet tenkidin usûllerinin bazılarından bahsedecek olursak: 

Hizmet-i Kur’âniyeyi veya kişinin ahiretini ciddî manada ilgilendirmeyecek düzeydeki hareket, tavır, davranış ve sözlerin yanlış olduğunu aynelyakin bilsek dahi mümkün mertebe tenkid edilmemelidir. Tenkide medar olan davranış aslen Hizmet-i Kur’âniyeyi ilgilendiren veya kişinin ahiretine zarar veren meseleler olmalıdır. Diğerleri için tenkid yerine bolca duâ etmek daha evlâdır.

Tenkidden evvel tenkide mevzu bahis olan husus “Acaba, hakikaten ve bizzat nefsü’l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır?” diye defalarca mülâhaza edilmelidir.2

Kendisinde kusur bulmayan ve kendisini kusursuz telâkki eden veya birisi ona kusurunu söylediğinde bundan kalben dahi rahatsız olan kişi “tenkid etme liyakatine” sahip değildir. Böyle bir kişinin tenkidi, tamirden çok zarar verir, tesir de etmez. 

Müsbet tenkid kavl-i leyyin ile yapılmalıdır. Nasıl ki sert taş kafayı kırar öyle de sert söz kalbi kırar.

Müsbet tenkid uluorta değil birebir yapılmalıdır. Ancak, birebir konuşmadan önce yapılması gereken üç önemli husus vardır:

Öncelikle, kişinin de bulunduğu kalabalık bir ortamda genel ifadeler kullanılarak “şöyle yapmak yanlıştır” gibi cümleler yerine doğrusunu ispatıyla, meselâ Risale-i Nurdan delillendirerek “biz böyle davranmalıyız” şeklinde olmalıdır. Böylelikle, direkt olarak hatayı göstermeden doğrunun ne olduğunu göstermekle kişinin doğruyu görünce kendi yanlışını kendi ferasetiyle anlamasına fırsat vermiş oluruz. En doğrusu da budur.

Yukarıdaki usûl denenmiş, ancak başarıya ulaşamamışsa bu defa yine kişinin bulunduğu ve yine kalabalık bir ortamda doğrudan hatalı veya yanlış olan davranış/düşünce açıkça ifade edilmelidir. ”Filan davranış, filan düşünce yanlıştır. Çünkü....” şeklinde başlanılan cümleler buna örnek gösterilebilir. “Çünkü..” ile başlayan cümlenin içerisi mutlaka delilli olarak tatmin edici bir şekilde doldurulmalıdır.

Yukarıdaki iki usûl, bulunduğumuz ortamdaki sözü tesirli ve muteber olan ve genel tarafından saygı ve hürmet gören bir kişiye yaptırılmalıdır. Daha önceden bu ağabeye isim vermeden durum izah edilebilir. 

Hatasını veya yanlışını gördüğümüz kardeşimizin bu tavırları asla isim verilerek bir başkasına anlatılmamalıdır. Böyle bir tavır, dedikodu ve gıybeti teşvikden başka bir işe yaramaz. Uhuvveti bozduğu gibi müsbet tenkidden menfiye dönüşerek ihlâsı da zedeler.

Bütün bu hususlar tatbik edilirken kişiye bolca zaman verilmeli, aceleci davranılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki tamir çok zor bir iştir. 

Nefsi bu işe asla karıştırmamalı ve bütün bu çabaların sırf livechillah için olduğu, neticenin ise bizim değil, Cenâb-ı Hakk’ın vazifesi olduğu unutulmamalıdır.

Dipnotlar:

1- “Sâik-i tenkit, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı.” 

(Tuluat)

2- Zübeyir Gündüzalp.

Okunma Sayısı: 2294
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ.Seyda

    4.10.2016 16:02:39

    Teşekkür ederim Akif Arslan kardeş. Bu düsturlara bu günlerde gerçekten çok ihtiyacımız vardı...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı