"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Minber, vahy-i İlâhî’nin tebliğ makamıdır

Ali ATAÇ
27 Temmuz 2017, Perşembe
Her hafta Cuma günleri camilerde hutbelerde okunan, Kur’ân-ı Kerîm’in Nahl Sûresi 90. Âyeti, Diyanet İşleri Başkanlığı‘na ait Kur’ân-ı Kerîm çeşitli tarihlerde bastırılan meâl kitaplarında biribirinden farklı ve aslına uygun olmayan meâlleri yapılmıştır.

Çeşitli tarihlerde hazırlanan bu meallerde bulunan farklılıklar, sanki her devre göre ve konjoktürel şartların getirdiği kaygılara göre yapılmıştır. Meselâ,  camilerdeki Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti’nin 24.12.1996 tarih ve 843-10 sayılı Kararı’na göre basılan meâlde; ‘’Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyorum.’’ diye meal veriliyor. (Nahl Sûresi : 16, Cüz : 14, sayfa : 276).

Diyanet İşler Başkanlığı’nın 2006 yılı 10. Baskısında aynı âyet,; ‘’Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlarına yardım etmeyi emre der; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir’’ şeklinde ifade ediliyor.

Yine, Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’ân Yolu Meâli’nin 2014  basımında (6. baskısı) ise; ‘’Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder, hayasızlığı kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size öğüt veriyor.’’ şeklindedir.

Halbuki, Diyanet İşleri Başkanlığı dışındaki Hayrat Neşriyat, İlmi Araştırma Merkezi Meâl Heyeti tarafından hazırlanmış 1422/2001 baskısı Kur’ân-ı Kerîm ve Muhtasar Meâl’de; ‘’Şüphesiz ki, Allah, adâleti, iyiliği ve akrabâya (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emreder; fuhşiyâttan ve kötülükten ve azgınlıktan da ibret alasınız diye size (Allah, böyle) nasîhat eder’’ diyor.

Ve, Yeni Asya Neşriyat tarafından hazırlanmış ve 2001 tarihinde basımı yapılmış Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli’nde ise, aynı âyetin Türkçe meâili, ‘’Allah adâleti, iyilik yapmayı kullukta bulunmayı, akrabâya ikram etmeyi emreder; fuhşiyâtı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah, düşünüp ibret almanız için size böyle öğütler verir’’ şeklindedir.

Burada en çok dikkati çeken ve önemli olan fark; Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait her üç ayrı tarihlerdeki baskı meâllarda “fuhşiyat” kelimesi yerine; ya “çirkin işler” ya da ‘’hayasızlık’’ şeklinde geçmektedir. 

Belki gün geçtikçe insanın maddî ve manevî hayatını mahveden ve toplumu içten içe kemiren bir âfetin üzerinde daha çok tahşidat yapılması, gerekirken; sanki artık bu insanlık suçu hiç işlenmiyor, bitmiş ya bütünüyle artık ortadan kalkmış gibi; hem meâllerde, hem de Cuma hutbelerinde bu suç unsuru müstehcen kelimenin anlamı değiştirilmiştir.

Bütün Diyanet’e ait Kur’ân meallerinde durum böyle olduğu gibi, camilerde verilen hutbelerde de aynıdır.

Halbuki, hutbe makamı; Kur’ân’ın âyetlerini arzu ve isteklerine göre tebliğ etme makamı değildir. Belki, hutbenin Arabî lisanından başka bir dille okunması maslahatlı değil, mahzurları ve sakıncaları bulunmaktadır.

Çünkü, dinen de ruhsatı değil; aksine zaruretleri vardır.

Bediüzzaman Said Nursî, Sözler isimli eserinde; “Şu zamanın zaruret derecesine geçen ve insanları müptelâ eden bir belliye-i amme suretine giren çok umurlar var ki, suiihtiyardan, gayrimeşru meyillerden ve haram muamelelerden tevellüt ettiklerinden, ruhsatlı ahkâmlara medar olup, haramı helâl etmeye medar olamazlar. Hâlbuki, şu zamanın ehl-i içtihadı, o zaruratı ahkâm-ı şer’iyeye medar yaptıklarından, içtihatları arziyedir, hevesîdir, felsefîdir; semavî olamaz, şer’î değil. Hâlbuki, semavat ve arzın Hâlık’ının ahkâm-ı İlâhiyyesinde tasarruf ve ibadının ibadatına müdahale, o Hâlık’ın izn-i manevîsi olmazsa o tasarruf, o müdahale merduttur’’.

Yine aynı eserde, ‘’Bâzı gafiller, hutbe bâzı şeâr-i İslâmiyeyi, Arabîden çıkarıp her milletin lisanıyla söylemeyi, iki sebep için istihsan  ediyorlar’’.

‘’Birincisi: ‘Tâ siyaset-i hâzıra avâm-ı müslimîne de o suretle tefhim edilsin’. Halbuki:  Siyaset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytaniyet içine girmiş ki, vesvese-i şeyâtîn hükmüne geçmiştir. 

Halbuki: Minber, vahy-i İlâhînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki o makamı âlîye çıkabilsin’’.

‘’İkinci sebep: Hutbe, bâzı suver-i Kur’âniyenin nasihatları anlaşılmak içindir.’’ Evet, eğer millet-i İslâm, İslâmiyetin zaruriyatı ve müsellemâtı ve mâlûm olan ahkâmını, ekseriyet itibarıyla imtisal edip yerine getirseydi, o vakit nazariyat-ı Şer’iyye ve mesâl-i dakîka nasâyih-ı hafiyyeyi anlamak için, bildiği lisan ile hutbe okunması ve suver-i Kur’âniyye’nin (eğer mümkün olsaydı) tercümesi belki müstahsen olurdu. Fakat namaz, zekât , orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi mâlûm olan ahkâm-ı kat’iyyey-i İslâmiyye mühmel kalıyor. Avâm-ı nâs, onların vücubunu ve harâmiyetini ders almağa muhtaç değiller. Belki teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyyeyi hatırlatıp, İslâmiyet damarını ve îman hissini tahrik etmekle imtisallerine teşvik ve tezkire ve ihtara muhtaçtırlar. 

Halbuki; bir âmi ne kadar câhilde olsa, Kur’ân’dan ve hutbe-i Arabiyyeden şu meâl-i icmâliyyeyi anlar ki: ‘’Herkese ve bana mâlûm olan îmanın rükünlerini ve İslâmiyetin umdelerini hatip ve hâfiz ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor’’der; kalbinde onlara karşı bir iştiyak hasıl olur. Acaba kâinatta hangi tâbirat var ki, arş-ı âzamdan gelen Kur’ân-ı Hakîm‘in i’cazkârane, müfehhimane ihtarlarına, tezkirelerine teşviklerine mukabil gelebilsin! ‘’(Yeni Asya Neşriyat sayfa: 783, Yeni Asya Neşriyat, Mayıs 2012 – İstanbul)

Okunma Sayısı: 2328
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı