"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur insanın dünyasını ve ahiretini aydınlatıyor

Ali ATAÇ
26 Ekim 2017, Perşembe
Bediüzzaman Said Nursî’nin şahsiyeti ve telif ettiği eserlerle ilgili görüş ve düşüncesini belirtmek isteyenler, önce kendileri inandırıcı olmalı.

Sonra da dürüst bir duruş sergilemeli. Yoksa, bilmeden, Risale-i Nurlar’ı karalamak, eğer din düşmanı değil ise, cehaletini ilân etmekten başka bir şey değildir.

Çünkü, telif ettiği 6 bin sayfayı aşkın ve 130 parçadan oluşan Risale-i Nurlar’la ilgili geçmişten günümüze dek gerek mahalli ve gerekse yüksek mahkemelerde açılan bütün dâvâlarda, sayısız delil ve bilirkişi raporlarına dayanılarak bağımsız ve adil mahkemeler tarafından Türk Milleti adına verilen binbeşyüzü aşkın takipsizlik ve beraat kararları bütün iddia ve iftira sahiplerini tekzip eder. Aynı zamanda Bediüzzaman’ın bu iman ve Kur’ân dâvâsını da binbeşyüz kere tescil ve tasdik eder.

Dünyada örneği bile kalmayan, ve kendi türünün de belki son temsilcisi olan ve başkalarından iktibas edilmiş asılsız iddia ve iftiralarla yine başkaları üzerinden saldırıp ve ona ‘’kara kutu’’ yaftası ile kara çalmak, zırvadan başka bir şey değildir. Zırva tevil götürmez. Bundan kimseye ekmek çıkmaz. Eğer gerçekten onu ve eserlerini çürütmek isteyen birileri varsa ve dürüst ve samimî ise mertçe meydana çıksın. Öyle asılsız safsataların arkasına saklanıp saldırmak dürüstlük değildir. Hangi devirde yaşıyoruz, kimi nasıl inandıracaksınız? Bu saatten sonra artık kimse kimseyi inandıramaz. Bediüzzaman Said Nursî, “bir sözü kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş? ona bak, yalnız söze bakıp durma” diyor.1 Evet, doğru öyledir. Sözün asıl önemi burada ortaya çıkıyor. Önemli olan iftira etmek değil, inandırıcı olmaktır.” Bir dane-i hakikat bir harman yalanı yakar”. 

Bediüzzaman, bir asır önce İstanbul Fatih’teki Şekerci Han’daki odasının kapısına ‘’ Burada her suale cevap verilir, her müşkül hallolunur, fakat sual sorulmaz’’ dâvetini asmış ve her suale doğru cevap vermiş ve hiç kimseye de sual sorma ihtiyacını duymamıştır. “En büyük hileyi hilesizlikte bulan ” iman ve Kur’ân  dâvâsı abidesi bir şahsiyettir. O temsil ettiği Risale-i Nur’un mesleğiyle tek başına “Kur’ân-ı Hakîmin kuvvetiyle sizin dinsizlerinizin dahil olduğu halde, bütün Avrupa’ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı  îmaniye ile onların fünunu müsbete ve tabiat dedikleri muhkem kal’alarını zîr ü zeber etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı düşürmüşüm. Dinsizlerinizin dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allah’ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes’elesinden geri çeviremezler”2 demiş ve hiçbir zaman da  kimse geri çevirememiştir. 

Bazı gazetelerin, Bediüzzaman’ın ve telif ettiği Risale-i Nurlar’la ilgili şahsiyeti ve eserlerine atıfta bulunup ileri sürdüğü  asılsız ve dayanaksız iddia ve iftiraların gerçekle bir ilgisi yoktur. Geçmişte olduğu gibi bugün de ileri sürülen maksatlı ve dayanaktan yoksun iddia ve iftiraların gerçekle hiçbir ilgisi bulunmadığı bütün dünya kamuoyu biliyor. Ama yine de sırf kendilerini tatmin etmek ve ortalığı bulandırıp ve kafaları karıştırmak için de olsa yazıyorlar.

Bu asılsız ve dayanaksız iftiralardan yalnız bir tanesini, meselâ Sikke-i Tasdiki Gaybi’deki 2. “Dünya  savaşına sokmayanın da İsmet İnönü değil, Risale-i Nur olduğunu söylüyorlar’’ cümlesinin gerçeği ifade etmediğini söylüyorlar. Bu iddiaya cevap olmak üzere aşağıdaki iki mektubu buraya alıyoruz. Hepsini buraya alıp cevap verme imkânı bulunmadığından, gerisini gerçekleri öğrenmek isteyen meraklı okuyucuya ve yorumunu da kamuoyunun sağduyusuna bırakıyoruz.

Şuâlar’daki Bediüzzaman’ın neşredilen mektubunda, “Risale-i Nur ve şakirtlerine dört defa şiddetli taarruzların aynı zamanında dört defa dehşetli zelzelenin hücumu tam tamına tevafukları tesadüfî olmadığı gibi, Risale-i Nur’un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu’nun sair yerlere nisbeten âfâttan mahfuz kalmaları ve Sure-i Ve’l -Asr işaretiyle, âhirzamanın en büyük bir hasarat-ı insaniyesi olan bu İkinci Harb-i Umumîden çare-i necat ise iman ve amal-i salih olmasından, Risale-i Nur’un Anadolu’nun her tarafında iman-ı  tahkikîyi neşri zamanına Anadolu’nun fevkalâde olarak bu hasarat-ı âzime-i harbiyeden kurtulması tam tamına tevafuku dahi tesadüfî olamaz. Hem Risale-i Nur’un hizmetine zarar veren veya hizmette kusur edenlere aynı zamanında gelen şefkat ve hiddet tokatlarının yüzer vukuatları tam tamına tesadüfî olmadığı gibi, Risale-i Nur’a hüsn-ü hizmet edenlerin hemen hemen bilâistisna maişetinde vüs’at ve bereket ve kalbine meserret ve rahat görmelerinin binler hâdisleri dahi tesadüfî olamaz”3 dediği gibi, Kastamonu Lâhikası’ndaki “Risale-i Nur, sefine-i Nuh gibi, Anadolu’yu Cebel-i Cudî hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tufanından kurtulmasına bir sebeptir. Çünkü, zaaf-ı imandan gelen tuğyan, ekserî musibet-i ammeyi celb ettiği gibi; imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risale-i Nur, o musibet-i ammeyi dairesinin haricine bırakmaya Rahmet-i İlâhiye tarafından vesile oldu.’’4 diyor.

Dipnotlar:

1- Mektubat, sayfa, 72. 2- Mu’cizat-ı Kur’âniye, sayfa, 316-317. 3- Şuâlar, sayfa, 355. 4- Kastamonu Lâhikası sayfa,136-137.

Okunma Sayısı: 2057
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı