Bu yazımızda, Dr. Mücahid Bilici’nin “Hamal Kürt - Türk İslamı ve Kürt Sorunu” kitabının tanıtımını yaptığı toplantının videosunu değerlendirmeye çalışalım.
Sayın Dr. Bilici bir akademisyen, bir sosyoloji teorisyeni olarak değerli fikir ve çalışmalara imza atıyor; başarılarının devamını diliyoruz.
Ancak, bu videoda ve başka söyleşilerinde de kendi fikriyle de çelişen, Kemalizmin ve “hakim güçlerin” etkisinde kaldığı açıkça görülüyor. Üzerinde duracağımız kendi ağzından çıkan açık ve net birkaç cümlesi şöyle:
“Adalet için Kürtlüğü sahipleniyorum.” “Kürtlerin temel ihtiyacı tanınmadır.”
“Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra, Kürtlerin eğitim meselesini halletmek, Kürtlerin bilinçlenmesi için ortaya koyduğu bölgevi bir projedir.
“Arapça birinci, Kürtçe ikinci sıradadır.”
“Artık bazı şeyleri (Bediüzzaman’ın eski projelerini) aşmamız lazım…”
Bu düşüncelerinin Risale-i Nurun sosyolojik verileriyle örtüşmediğinin tahlinini vermeye çalışacağız. Fırsat bulabilirsek daha genişçe ele almayı düşünüyoruz. Onlar da şudur:
“Adalet için Kürtlüğü sahipleniyorum.”
Adalete; Kürtlükle, Türklükle, Araplıkla, Almanlıkla, İngilizlikle.. sahip çıkılmaz. Diğer bir ifadeyle, adaleti ihya için Kürtçülük, Türkçülük yapılmaz, yapılamaz; neden?
Zira, adalet cihanşumül bir mefhumdur. Anlamı, cihan vüs’atinde, dünya çapında, cihanı alakadar eden, dünyayı kaplayan, şeklindedir. Cihanşümul bir hakikati, lokal, yani, belli bir bölgeye, belli bir yere, belli bir yerle ilgili, yerel, bölgesel, dar bir hakikat ile anlatamazsınız; anlatmamalısınız. Zira, ihata edemezsiniz.
Evet, adalet için Türklüğe de, Araplığa da sahip çıkılmaz, çıkmanız gerekmez. Zira, onlar adalete muhtaçtır, adalet Kürtlüğe, Türklüğe muhtaç değildir.
Ayrıca, bunun altından kast etmezseniz bile, “ırkçılık, Türkçülük, Kürtçülük” çıkar. Veya suiistimal edilir.