"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asr-ı Saadet modeli hayalî değil

Ali FERŞADOĞLU
22 Mart 2018, Perşembe
Aslında bu, hayali bir temenni veya ütopik bir düşünce değildir. Zira, İslâm tarihi boyunca yaşanmış, tecrübe edilmiş, tesbit edilmiş binlerce örnekleri vardır.

İnsanlığın düştüğü bu pespaye durumdan Asr-ı Saadet’teki uhuvvet ve barış modeli kurtaracaktır. Zira, “cehalet devrinde” ne kadar kötü alışkanlık varsa bağımlı hale gelen; en gaddar, en vahşî, çapulcu insanları dünyanın en medenî, en sevgili, en hakperest insanları haline getirdi. Ve asırlara ders verip, örnek olacak şahsiyetler haline getirdi… “İşte, bak: Şu cezîre-i vâsiada (geniş yarımadada) vahşî ve âdetlerine mutaassıb ve inatçı muhtelif akvâmı (kavimleri, milletleri), ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyânelerini (vahşi ve kötü ahlâklarını) def’aten kal’ ve ref’ ederek (kökünden söküp yok ederek, kaldırarak) bütün ahlâk-ı hasene (güzel ahlâk) ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî ümeme üstad eyledi. Bak, değil zâhirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefis- leri feth ve teshîr ediyor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukùl, mürebbî-i nüfûs, sultan-ı ervâh oldu.”  (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 216.)

Medine’de yaşayan Evs ile Hazrec kabileleri arasında riyâset, mal, can/kan dâvâları olarak yüz (100) yıl süren Buâs Harbi, Müslüman olmalarıyla birlikte sona ermesini Kur’ân mealen şöyle anlatıyor:

“Allâh’ın üzerinizdeki ni’metini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, Allâh kalblerinizi kaynaştırdı. O’nun ni’metiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, Allâh sizi on- dan kurtardı. Allâh size âyetlerini böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz.” (Al-i İmran, 103.)

İslâmiyet, o karanlık ve vahşet devrini kısa zamanda ref edip kaldırarak ışıklandırdığı gibi, günümüz “cahiliye devrini” de sonlandıracak istidatta (po- tansiyelde) olduğunu asırlardan beri fiilen ispat etmiştir. İslâmiyet, günümüz insanlığını da kurtaracaktır. Tarih boyunca ona ittia edip, huzur, barış ve mutluluğu gerçekleştiren bugün de aynı şeyleri daha kolay yapacağının teminatıdır.

O karanlık çağı aydınlığa çıkaran, “Nefisleri terbiye eden, muallim-i akıl” olan Resul-i Ekrem (as) olduğu gibi, çağımızı da tenvir edecek olan odur. 

Bediüzzaman, bunun psiko-sosyal tesbitini şöyle yapar:

“Arkadaş! O zatı harekete getirip o inkılâpları kendisine yaptıran ancak bir kuvve-i kudsiyedir. Evet, bilhassa Ceziretü’l-Arab’da yaptığı inkılâp ve icraata bak:

“O sahralarda, o çöllerde, âdetlerini muhafazada çok mutaassıp ve asabiyetlerinde fevkalâde inatçı ve kasâvet-i kalb ve merhametsizlikte emsalsiz ve hattâ diri diri kızlarını toprağa gömüp öldürürlerken müteessir bile olmayan pek çok vahşî kavimler oturmakta idiler. O zât-ı nuranî, kısa bir zamanda, o kavimlerin ahlâk-ı seyyielerini kaldırarak ahlâk-ı haseneyle tebdil ettirdi. Hattâ, o zât-ı mürşidin (asm) telkin ettiği iman nuru sayesinde, o vahşî insanlar, insan âleminde insanlara muallim oldular. Ve medeniyet dünyasında, medenîlere üstad oldular. O zatın (asm) şu kadar geniş ve azîm saltanatı, yalnız zahirî bir saltanat değildir. Daha geniş ve daha derin yerde saltanat-ı bâtıniyesi vardır ki, bütün kalbleri ve akılları kendisine cezb ve celb etmiştir. Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir ki, kalblere mahbub, akıllara muallim ve tenvir edici ve nefislere mürebbî ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır. (Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 24-25.)

Evet, İslâmiyet, o vahşet devrinin cahil, hırsız, cani, zalim, vahşi, gaddar, yalancı, sefih insanlarını kısa zamanda eğitip, en bilgili, en hakperest, en adil, en merhametli, hak ve hürriyetlere en saygılı, en doğru insanlar haline getirdi. Hatta bütün insanlığı kucaklayan asırları tarayan muhabbet fedaisi, fedakâr bir şefkat kahramanı, hakperest bir adalet timsali haline getirmiştir. 

Bediüzzaman, o “cehalet devrinin” psiko-sosyal tahlilini şöyle yapar:

“Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak dâimî kaldırabilir. Halbuki, bak, bu zât büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıb büyük kavimlerden zâhirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref’ edip, yerlerine öyle secâyâ-i âliyeyi-ki, dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak-vaz’ ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek hârika icraatı yapıyor.

“İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere Cezîretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini, acaba yapabilirler mi?“ (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 216.)

Okunma Sayısı: 2176
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı