"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asr-ı Saadet’te aile modeli

Ali FERŞADOĞLU
12 Ekim 2018, Cuma 00:16
Asr-ı Saadet (Mutlu Çağ), mükemmel bir aile modeli de ortaya koyduğunu tarih gösteriyor.

İslâmiyetin, tarih boyunca, “mutlu aile modeli” hususunda da hârika örneklerin sergilenmesine zemin hazırladığını ve en demokratik, hür, şeffaf devlet anlayışını yerleştirdiğini görürüz.

Asr-ı Saadet dediğimiz (610-632 ve 650) mutlu zaman dilimini; doğru söyleyen tarih, akıl, mantık, ilim ve araştırmacı gözlüğüyle incelersek şunları görürüz:

Kumar, zina, hırsızlık, haksızlık, fuhuş, fâiz, dolandırıcılık, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek, kan dökmek, kan dâvâsı gütmek, ırkını üstün görmek ve başkalarını horlamak, zayıf ve âcizlere eziyet etmek o devrin insanlarının âdetâ kan ve damarlarına işlemiş. 23 sene gibi kısa bir zamanda, o kötü hasletlerin bir bir ortadan kaldırıldığını görüyoruz; üstelik yerlerine en mükemmel duygular yerleştirilerek.

Tarihte benzerine rastlanmayan ruh, kalb, nefis ve akıllarda yapılan bu büyük inkılâb sayesinde, daha önce kan dökmekten zevk alan insanlar, bilerek karıncaya basamaz olmuşlar. 

Kızlarını diri diri toprağa gömenler, bir fıske vurmaktan çekinir hale gelmişler. Birkaç çarpıcı misâl sunalım:

Sahabînin birisi, sabah namazını kılar kılmaz tesbihat yapmadan camiden ayrılıyor. Tekrarlanan bu durum, Peygamber Efendimizin (asm) dikkatini çekiyor ve soruyor:

“Niçin böyle yapıyorsun?”

“Ya Resûlallah! Komşumun hurma ağaçlarının dalları benim bahçeme sarkmakta; meyveleri dökülmekte. Erkence gidip onları topluyorum ki, çocuklar kalkınca haram lokma yemesinler!”

Daha önce hırsızlık, fâiz ve tefecilikle geçinenler, servet  üstüne servet yapanlar, “Aman bir zerre hak geçmesin” diye hassas bir hak anlayışına ulaşmışlar.

Kendileri kötü işlere bulaşmadıkları gibi bulaşanları da men etmeye çalışmışlar, haksızlık yapanları engellemek için hayatlarını bile fedâ etmekten çekinmemişler.

Aynı zamanda “devlet başkanı” sıfatını da taşıyan Peygamber Efendimiz (asm), asla “peygamberlik” sıfatını, bir “imtiyaz” ve “üstünlük” vasfı olarak kullanmamıştır. 

Evet, kâinatın yaratılmasına sebep olan ve temiz ferd, temiz âile ve temiz toplumun, kâinat çapında en müstesnâ örneklerini teşekkül ettiren Resûl-ü Ekrem (asm) vefatından önce, hastalığının şiddetlendiği bir devrede, Müslümanları mescide topladı ve şöyle bir vasiyette bulundu:

“Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyeninizdir... Ey insanlar, kimin sırtına vurmuşsam işte sırtım, gelsin vursun! Kimin benden alacağı varsa işte malım, gelsin alsın” (Tabâkat, 2/255; İbni Kesîr, Sîre, 4/257.)

Okunma Sayısı: 3078
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı