Bediüzzaman, müthiş sosyolojik karihası ile çağların, 19-20 asırların psiko-sosyal yapısını okumuştur.
Oluşturduğu gönüllü milislerin Alay kumandanı olarak katıldığı 1. Dünya Savaşı’nda esir düşüp, Sibirya’nın içlerindeki Kosturma esir kampına gönderilir. “Oradan Petersburg ve Varşova’ya gelmeye muvaffak olur. Bilahare, Viyana tarîkıyla (Almanya’ya da uğrar) H.1334 senesinde İstanbul’a teşrif eder.1
Hem daha önceki içtimaiyat/sosyoloji okumaları, hem de savaş, esaret ve firarı süresinde Batı’yı gözlemleyerek maddi-manevi gelişmesinin psiko-sosyal sebeplerini tahlil ile şu tesbitte de bulunur:
“Biz müteharrik-i bizzat değil, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa/ABD üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyutma) ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına) tahribimizde telkinlerini icra ederiz.”2
Sanayi devrimi Batı’da gerçekleşmiş, Batı; ilim (sosyal, fen) ve teknoloji üretiyor. Yalnızca Almanya tek başına 57 İslam ülkesinin ürettiği kadar mal üretip satıyor!
İslam alemi ise, yalnızca tüketiyor.
İslam alemi, çok çalışıp mesafeyi kapatması gerekirken; istibdat, kaos, fitne, dedikodu, kriz, terör, beddua ve tepki üretti! Ve halen de bilgi değil, cehalet üretiyor!
Evet, günümüz siyasi, iktisadi, sosyal altyapısını, yönetim biçimini Avrupa/ ABD, Deccalizm/Süfyanizm kurgulamış. Yani, oyun kurucu Batı, kurallarını da o koydu. Teknolojik, kitle iletişim vasıtaları, eğitilmiş eleman, zenginlik, vs., vs. ile oyunu halen yöneten de o.
Müslümanlar şimdilik yalnızca oyuncu ve seyircidir. Yani, “müteharrik-i bilvasıta.”
İlim, bilgi, teknoloji üretemeyen, oyunu kurgulamayan yöneten olamaz, etkileyen olamaz, edilgen olur. Etkileyemez, etkilenir! Ne ile etkileyecek ki! Batı’dan aldığı kontrollü teknoloji, kitle iletişim vasıtaları ve silah ile mi?
Dolayısıyla, Türkiye, İslam alemi ve geri kalmış ülkelerdeki ilmi, sosyal, siyasi, ekonomik hareketler de, “Avrupa/ ABD’nin üfürmesiyle” şekilleniyor.
İşte, başkanlık sistemini 30 ülkeye olduğu gibi Türkiye’ye de dayatan, referanduma yönlendiren, yani, “üfleyen Avrupa/ABD” olduğu apaçık değil mi?
İşte biz bunun için ilim ve hürriyet altyapısı oluşmamış, hukuki, teknik sınırları belirlenmemiş, kuvvetler ayrılığı prensibi, yani, fren mekanizması kurulmamış, suistimale açık, şeffaflığa ve sorgulamaya kapalı, şahsa dayalı başkanlık sistemine hayır diyoruz.
Herkes meselesini akli, mantıki, ilmi delillerini ortaya koysun ve meseleyi enine boyuna tartışalım.
Ve hayırlısı ne ise, o olsun diyelim!
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s.104.)
2- Sünuhat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 64.