İman, hürriyet, kul ve tek kişiye dayalı başkanlık veya ucube “Cumhur Başkanlığı Sistemi” arasında da bağlantılar var; şöyle ki:
Allah’a hakikî kul olan bir Müslüman, yalnız O’na kulluk yapar, kula kul olmaz.
Zira, “Hürriyet Rahmân’ın ihsânıdır, zira o îmânın bir hassasıdır.”
İman hürriyeti, hürriyet yalnız Allah’a boyun eğmeği gerektirir.
Ahlâk, sevap-günah da hür irade ile ortaya çıkar.
Son zamanlarda hemen hergün, “Bana oy vermezsen, benim dediğimi yapmazsan hainsin, bizim dediğimiz partiyi desteklemezsen günahkârsın, düşüncelerime, söylediklerime itiraz edersen isyankârsın!” gibi söylem ve yaklaşımlar; iman, hürriyet ve kulluğun özümsenmediğini gösterir.
Hürriyeti, demokrasiyi özümseyip hazmedemeyenler, dünyevî ahkâm, ilmî seviye ve faziletleri ne kadar büyük olursa olsun, istibdat yapıyorlarsa, itibar avcısı menfaatperest egoisttirler.
Peki, mü’min olarak “makam, ilim ve fazilet sahiplerine” nasıl yaklaşmalıyız? Bediüzzaman’ı dinleyelim:
Sual: Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.
Cevap: Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız.”1
Hak ettiğinden değil; makamının, ilminin, faziletinin gücüyle bizden oy isteyip; tahakküm edip hürmet bekler ve düşüncelerini, söylemlerini kabul ettirmeye kalkarlarsa, büyük tanımamak gerekir.
Yani, maddî veya manevî baskı büyük makamları işgal eden yöneticilerden, âlimlerden, şeyhlerden, evliyalardan da gelse, “istibdatlarına karşı silleyi vurmak” gerekir.
Unutmayalım, sillemiz ve başkaldırışımız istibdatlarına, batıl fikirlerine karşıdır, yoksa şahıslarına değil.
Dipnot: 1- Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 59-60.
Konuyla ilgili içerikler:
Neden hayır?
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/yeni-asya-dan-size/neden-hayir_426179