Neden Risale-i Nur’un meslek ve meşresine sadâkatla bağlanmalı ve kendi aklımızı ona karıştırmamalıyız? Çünkü, Bediüzzaman da kendi aklını karıştırmamış! Bu ne anlama geliyor?
“En yüksek akılların anlamakta zorlandıkları meseleleri ortaya koyan… Fizik kimya, biyoloji, astronomi gibi fen, matematik, mantık, tarih, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal; ilimleri kendi kendine mütalâa ederek uzmanlarıyla tartışıp onları mağlûp edecek ve kitap yazacak çapta öğrenen Bediüzzaman; aklını Risale-i Nur’a nasıl karıştırmamış? Bu nasıl bir mantıktır?” diye düşünülebilir.
Risale-i Nur’un, kendi aklının ve zekâsının eseri olmadığını; fikrini karıştırmadığını ısrarla vurgular. Geniş kitlelere yayılması, okunması ve gönülleri fethetmesinin en önemli sebeplerinden birisinin, “kendi aklı ve zekâsını karıştırmamasına” bağlar.
Takip edelim: Bu zamanda gayet kuvvetli ve hakikatli milyonlarla fedakârları bulunan meşrepler, meslekler, tarikatler, bu dehşetli dalâlet hücumuna karşı zahiren mağlûbiyete düştükleri halde benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz ve mütemadiyen tarassud altında, karakol karşısında ve müthiş müdeaddit cihetlerle aleyhinde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek vaziyetinde bulunan bir adam, o meslerden daha ileri, daha kuvvetli dayanan Risale-i Nura sahip değildir ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin bu zamanda bir nev’î mu’cize-i maneviyesi olarak rahmet-i İlâhiye tarafından ihsan edilmiştir.
“Said’in fikrî ve ilmî ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nurda öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan Risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said’in kuvve-i hafızası da beraber olmak şartıyla, o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik risale olan Otuzuncu Sözü ben ve ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamazlar. Ve hakeza. . .”1
İman, ibadet, muamelat dahil bütün meselelerin kendisine hatırlatıldığını söyler: İmanî hakikatlerini yazmaya şiddetli bir ihtar-ı gaybî hissettim.2 Bu Ramazan-ı Şerifteki kıymettar vakitleri radyonun malayaniyatıyla zayi etmemesi için manen kalbime kaç defa ihtar edildi ki.”..3
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 588. 2- Emirdağ Lâhikası, s. 326, 39, 52, 76. 3- Lem’alar, s. 364.