Risale-i Nur Külliyatı eserlerinin bir çoğunda, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki içtimaî, siyasî ölçü, prensip ve stratejilerini ihtiva eden kısımlar vardır.
Bu durumda Bediüzzaman’ın, “Euzubillahi mineşşeytani vessiyaset” deyip, “iki elimle nura sarıldım”1 ne demektir? Onun şeytandan kaçar gibi kaçtığı siyaset, hangi tür bir siyasettir?
Bediüzzaman’ı, sadece bu söz ve yaklaşımı ile değerlendirenler, onun hiç siyasetle ilgilenmediğini, karışmadığını düşünmekte veya kasten öyle lanse etmektedirler. Tam da bu noktada, “ifsat, ahlâksızlık, dinsizlik, zındıka (masonik) komiteler” de sadık ahmakları da kandırıp bu noktayı işletmekte, Müslümanları ve bilhassa dindarları, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin içtimaî/siyasî ölçü, prensip ve stratejilerinden mahrum ederek kendi siyasî oyunlarına, atraksiyonlarına şuursuz bir alet haline getirmek istiyor.
Karıştırılan veya kasten öyle lanse edilen husus şudur: O, fiilen siyasete girip, devleti yönetmeye talip olmak, rejimi ele geçirip düzeltmeye çalışmak ve dışlayıcı, kutuplaştırıcı, tekfir edici, yalancı, gaddar, canavar siyasî anlayıştan kaçmıştır:
“Melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen ortak” eden siyasî anlayıştan “Euzubillahi mineşşeytani vessiyaset- deyip, siyaset topuzunu atarak, iki elimle nura sarıldım.” der. 2
Bu zihniyetteki siyasetten kaçınmak ayrıdır, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki içtimaî, siyasî ölçü, prensip ve stratejilerini ortaya koymak, anlatmak ayrıdır.
Siyasal bilgiler fakülteleri siyaset yapmaz, ülkeyi yönetmez, yönetmeye talip olmaz; siyaset bilimini öğretir. Hukuk fakülteleri, adalet icra etmez, adliye işlerini yürütmez; adalet mekanizmasını işletecek elemanlar yetiştirir. Ekonomi/iktisat fakülteleri; bizzat ekonomiyi fiilen takip edip yürütmez; ekonomist yetiştirir. Bediüzzaman da, “fiilen aktif” olarak siyasete karışmadığı gibi, karışılmasını da istemedi, bilâkis ondan uzaklaşmasını hararetle savundu. Bilhassa dindarların fiilen siyaseti değil; din, iman, Kur’ân, ilim, ahlâk, hürriyet, san’at, demokrasi gibi meselelere yoğunlaşmalarını, müzakere, mütalâa etmelerini öğütler. Zira, ilerleme, terakki, kalkınma evveliyetle siyasetle değil, bunlarla olacaktır.
Zira, “Siyaset, imana nisbetle onuncu derecededir, yüzde birdir.”3 “Şeriatın yüzde doksan dokuzu ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü’l-emirlerimiz düşünmeli.”4
Evet, o, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki “yüzde bir siyaset nedir, sınırları, ölçü, prensip ve stratejileri nelerdir?” suallerinin cevaplarını verir ve bunlara göre hareket edilmesini tavsiye eder. Ki, bu onun müceddidlik sıfatının bir gereğidir. Bunun adı, “siyaset-i şer’iyye, siyaset-i diniyye”dir. Elbette bunları izah ile ortaya koyacaktır. Dolayısıyla kaçınılmasını istediği siyaset bu değildir.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 52-53.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 52-53.
3- Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, s. 142. 4- Bediüzzaman, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 28.