Bediüzzaman’a saldıran “yerel zındıka”, dinsizler, Darwinist ve materyalistlere dahil küresellerine şöyle seslenir:
“Kur’ân-ı Hakîmin kuvvetiyle, sizin dinsizleriniz dahil olduğu halde bütün Avrupa’ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı imaniye ile, onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri muhkem kalelerini zir ü zeber etmişim. Onların en büyük dinsiz filozoflarını hayvandan aşağı düşürmüşüm. Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allah’ın tevfikiyle, beni o mesleğimin bir meselesinden geri çeviremezler, inşaallah mağlûp edemezler…” 1
Bediüzzaman, bir taraftan dinsiz felsefeleri çürütüp yerle bir ederken, diğer taraftan da, “Yirmi Dokuzuncu Mektubun altıncı risâlesi olan Hücumât-ı Sitte mühim bir kale” 2 olduğundan, “insi, cinni şeytanların”, yani, yerel, küresel siyaset cambazlarının, sihirbaz diplomatların da “hile, tuzak ve desiselerini” deşifre eder ve hücumlarını durdurur, tuzaklarını boşa çıkarır.
İşte Risale-i Nur’a, Bediüzzaman’a, Nur Talebelerine saldırmalarının, etkisiz hale getirmeye, dağıtmaya çalışmalarının sebebi budur. (Risale-i Nur’u sadeleştirme adı altında sahteleştirmeye, basılmasını engellemeye ve Deccalist/Süfyanist sisteme teslim ettirmeye çalışmalarının da sebebi budur.)
Aklı başında hiçbir Müslüman, bu oyuna ve desiselere kapılmaz ve felsefecilerin, zındıkanın yanında yer almaz.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 74. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Age, s. 376.