Bir kardeşimiz, “Zam ve enflasyonla milletin, fakirin parasını resmen çalan; yolsuzluk ve rüşveti palazlandıran; tek adamcı, baskıcı, Kemalist eğitim modellerini uygulayan AKP’yi bile bile destekleyenlere ne nam vereceğiz?” diye sordu. Biz “nefsi, hissi, vehmi” değerlendirebiliriz; onun için yalnız hakikat konuşsun:
Bir parti oy veren hata, kusur ve yanlışlarını eleştirir; onlara karşı mazlum ve masumları müdafaa ederse belki ma’füvdür! Çünkü, “Velateziru vaziretun vizre uhra/Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”1 ayeti hükmünce kabahat ancak yüzde beşe”2 verilir. Lâkin, âdil davranmaz, haksızları bile bile destekleyenlere, “Hubb-u cah”çı (makam, şan-şöhretle aldanmış); cebanet havfçı (enva-ı çeşit şekilleriyle korkutulmuş korkak), tamahçı (mala karşı aç gözlüğünden avlanmış); asabiyetçi (yakınlarını korumacı, ırkçı, menfi milliyetçi); enaniyetçi (egosu okşanarak aldatılmış); tembel, tenperverci”3 namı verilebilir.
Veya, “musibet müsebbibi” tesmiye edilebilir. Çünkü, “Ekseri insanların o zalim şahısların harekatına fiilen, iltihaken ve iltizamen taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musîbetin devamına sebebiyet verir.”4 Evet, göz göre göre destekler ve alkışlarsa, “Değil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip etmek ve onların yalan, aldatıcı propagandalarını dinlemek ve müteessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acip zulümlere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur.”5 Siyasi ve harp boğuşmalarına “Kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.”6
Haksız ve zalimi güçlü olduğundan destekleyen hakperest değil; kuvvetperesttir. Veya, menfaatperest denilebilir: “Menfaat-i şahsiyesine himmeti” hasreder. ‘Nefsî, nefsî’ demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle, menfaat-i şahsiyesini düşünmekle… sukut eder (manen çöker)… (...) Menfaat-i şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, mâsum olmayan câni bir hayvan olur.”7
Dipnotlar:
1-En’âm Sûresi, 6:164; vd.;
2-Emirdağ Lahikası, Enst./inter., s. 459.;
3-bknz., Mektubat, s. 401-414.;
4-Sözler, s. 158.;
5-Kastamonu Lâhikası, s. 160.;
6-Şuâlar, s. 184.;
7-Hutbe-i Şâmiye, s. 27, 64, 65.